Kanser
ve B17 Vitamini Yalanları
B17
Vitamininin Kanser Tedavisinde Rolü Var mı?
Necdet
Ersöz
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Bu yazımızda, çağımızın
en büyük belalarından biri olan kanser ve kanserin tedavisinin sağlanmasındaki
güçlüklerden yola çıkılarak ticarî çıkar veya şahsî menfaat güden pek çok
kimsenin, kanserin yok edilmesine yönelik asılsız bir biçimde ortaya attığı
iddialardan birine değineceğiz. Bu kimselerin pek çoğunun herhangi bir tıbbî yeterliliği
olmadığını, hastalar ve hastalıklar hakkında bir uzman görüşüne sahip
olmadıklarını; fakat tüm bunlara rağmen büyük bir utanmazlık ve para/şöhret
kazanma hırsıyla bilgisiz ve saf insanları kandırabildiklerini belirtmek
isterim. Yapılanlar tamamen hukukî bir suç olmakla birlikte; kesinlikle etik
değildir ve toplum vicdanında duyarlı insanlarca karalanmalıdır.
Konu hakkında,
özellikle sağlık ve kanser söz konusu olduğunda ortaya atılan çok fazla sayıda
bilgi var ve ne yazık ki bu bilgilerin önemli bir kısmı, hiçbir geçerliliği
bulunmayan, bilimsel dayanağı olmayan asılsız ve ticarî amaç güden bilgiler
şeklinde oluyor. İnternet, sayamayacağımız ölçüde gereksiz ve yanlış bilgi ile
dolu; tabir yerindeyse adeta internetteki bilgi çöplüğünden değerli bir bilgi
aramak durumunda kalıyoruz. “Çöplükten” işe yarar bir şeyler ayıklamak ve geri
kalanlarını hemen bertaraf etmek zorundayız. Bu durum maalesef sadece özel bir
konuda değil, sağlığın her noktasında kendini belli ediyor. Güvenilir bilgi
kaynaklarımız olan bazı bilimsel makale arşivlerine, web sitelerine ve makale
motorlarıyla elde edebileceğimiz bilgilere ise ya erişimimiz kısıtlı ya da
teknik bir dille yazılmış bu yazılar halkın tümüne hitap etmiyor. Kaldı ki
bilimsel makalelerde bile düzenbazlıklar, etik ihlalleri dönebiliyor. Dolayısıyla
sağlığımız hususunda, eğer yeterince bilgi birikimine, eleştirel düşünme
kabiliyetine ve bilimsel altyapıya sahip değilsek, kolaylıkla yazan her bilgiye
inanmak veya onu doğru kabul etmek eğiliminde oluyoruz. Çünkü hasta kimliğimiz,
istemediğimiz, dışladığımız bir kimlik niteliğinde ve sağlıklı bir yaşam için, çevreden
gelebilecek her bilgiye karşı duyarlıyız. Bazen bize sunulan bir bilginin, göz
göre göre kandırma olduğunu bilsek bile, “Bir umut, denemekten zarar gelmez ki”
diyoruz.
İşte sağlımız üzerinden
maddî-manevî çıkar sağlama girişimi olan insanların oyunları da bu hassas
noktada ayırt ediliyor. Birtakım kişiler, insanların bilgisizliği ve
çaresizliğini kullanarak onlara adeta umut satıyor. “Müthiş bir çözüm!” ve
“Mucize tedavi!” olarak sundukları yöntem ya da kimyasalların insanlar üzerinde
ne gibi bir etki bırakacağı ise umursanmıyor. Bu maddeler, vücut için -yararlı
olmayı bırakın- zararlı ve ölümcül dâhi olabiliyor. Bunlara, son zamanlarda
verebileceğimiz en belirgin örneklerden birisi de, bu yazımızın konusu olan B17 vitamini olacaktır. Esasında tarihi
oldukça eskiye giden bu kimyasal, son yıllarda yeniden gündeme getirilmiştir. Tamamıyla
saçma bir tarihsel kurgu üzerine oturtulan, herhangi bir kanser tipi üzerindeki
etkisi hakkında sağlam bilimsel bir dayanağı olmayan, hatta ve hatta vitaminler
grubunda bile değerlendirilmeyen bu B17 vitamini(!) hakkında sosyal medyaya ve
genel olarak internete yayılmış bazı iddiaları olduğu gibi aktarmakla bir giriş
yapalım. Konunun ne kadar ciddi ve köklü olduğunu yazının devamında detaylı
olarak göreceğiz.
İddia:
“Kanser
yok, B17 vitamini eksikliği var! Araştırmacıların dediğine göre, kanser
dediğimiz şey, aslında B17 adı verilen bir vitaminin vücutta yeterince
bulunmamasından başka bir şey değil! Bu mucize vitamin ise işte bu meyvelerde
yer alıyor…”
İddia:
“Kanser
sadece ve sadece B17 vitamini eksikliği! Kemoterapi, ameliyat veya değişik ağır
haplar almanıza hiç gerek yok! Önerdiğimiz otları yiyin için ve kanserden
kurtulun ya da kansere hiç yakalanmayın!”
İddia:
“B17
vitamininin kanser üzerindeki olumlu etkilerine inanmayanları ikna etmek için
kanseri B17 vitaminiyle yenen hastalar örnek gösterilebilir. Bizzat bu hastalar
bu vitamini kullandıklarını ve yarar gördüklerini kamuoyuna bildirmişlerdir.”
Bu
iddiayı dile getiren bazı Türk haber siteleri ve sosyal medya adresleri:
Facebook “Dursun Ali Fan”
Sayfası (Bağlantı silinmiş)
Sağlık Haberleri Sitesi:
http://www.saglikhaberleri.com.tr/kanserin-olumu-ve-b17-vitamini-eksikligi-resimleri,1254.html
Ekran
Görüntüsü:
Milli
Gazete:
Ekran
Görüntüsü:
IŞIK Işçileri BİZ Bir'iz adlı Facebook sayfası:
https://www.facebook.com/IsikIscileriBizBiriz/posts/148664068619787
Bağlantı
Silinmesine Karşı Ekran Görüntüsü:
…
Bu Paylaşımın Sonu:
Tartışmalara neden olan videolardan bazıları:
https://www.youtube.com/watch?v=CyvSmhrlJwE
https://www.youtube.com/watch?v=aaadzJdc15U
Kanseri bu vitaminle yendiğini iddia eden şahsın
diğer videoları:
https://www.youtube.com/user/Blacktulip2010/videos
Yurt dışı orijinli bazı kaynaklar:
http://worldwithoutcancer.org.uk/
http://www.beatcancerwithb17.blogspot.com.tr/
http://www.cancertutor.com/laetrile/
Ülkemizdeki anti-bilimcilere örnek:
https://www.youtube.com/watch?v=u3tAzUi5ECk
https://www.youtube.com/watch?v=bo4S6R8Jy2g
Konu hakkında yazılmış en ünlü kitap: G. Edward Griffin – World Without
Cancer The Story of Vitamin B17
http://www.amazon.com/World-Without-Cancer-Story-Vitamin/dp/0912986190/ref=sr_1_2?s=books&ie=UTF8&qid=1441234713&sr=1-2&keywords=world+without+cancer+by+g.+edward+griffin
Kitabın kapağı:
Konuyu dile getirenleri kısaca
tanıdıktan sonra, şimdi B17 vitamini ile iddialara giriş yapalım. Ardından bu
kimyasal hakkında kanser üzerine yapılmış bilimsel çalışmaları ve
savunucularının kaynaklarını teker teker irdeleyeceğiz. Akabinde konunun
psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yönlerini ele alacağız, ardından sonuca
gideceğiz.
B17
Vitamini nedir? Tarihi ve Özellikleri
En başta şunu
belirtelim ve sizi şaşırtalım: B17
vitamini diye bir vitamin yok! Topluma bir vitaminmiş gibi tanıtılarak
şirin hâle büründürülen bu kimyasal, aslında amygdalin adındaki bir molekül ve bu molekülden yapay olarak
sentezlenebilecek ticarî bir türevi olan laetrile
adındaki bir molekülden ibaret. Böylelikle kolay yoldan insanlar kanserin bir
vitamin eksikliği olduğuna inandırılmak istenmiştir. Laetrile yaygın ismiyle
bilinse de esas ismi kısa ifadesiyle laevomandelonitrile
olan bu kimyasal, bazı meyvelerin (kayısı gibi) tohumlarında bulunan bir
siyanojen bileşiğidir. Laetrile formları doğal ya da yapay olarak bulunabiliyor.
Doğal formu olan amygdalin badem, buğday, kayısı, şeftali vb. bitkilerin tohum
ve çekirdeklerinde bulunurken, sentetik laetrile bu doğal hâlinden farklı olsa
da kimyasal olarak doğal olanına benzerdir. Amygdalin ismi, Antik Yunan’da “badem”
anlamına gelen bir sözcükten türemiştir.
Amygdain, ilk olarak
1830 yılında iki Fransız kimyager tarafından izole edildi. Belirli enzimlerin
varlığında benzaldehit, glikoz ve hidrojen siyanür (zehirli) gibi moleküllere ayrışan amygdalin, 1892
yılında Almanya’da bir anti-kanser firması tarafından denenmiş; ancak kanser
tedavisi için hiçbir olumlu etkisinin olmadığı ve düzenli tedavi için oldukça toksik olduğu keşfedilmiştir. 1950li
yıllara geldiğimizde Ernst T. Krebs
kanser hastaları için amygdalin’i saflaştırmaya çalıştırmıştır. O günden bu
yana, bir amygdalin ve türevi laetrile laboratuvar koşullarında yaklaşık 20 tip
hayvan tümöründe ve insanlarda klinik olarak denenmiş; fakat hiçbir umut verici
gelişme sağlanamamıştır. Olumsuz bulgulardan sonra laetrile’in türevleri
çeşitlendirilmiş ve yeni modeller denenmiştir.
Laetrile’in babası
olarak kabul edilen Krebs’in, aynı zamanda diğer bir pseudovitamin (yalancı vitamin) olan B15 vitamininin, yani pangamik asidin, patentini elinde
bulundurduğunu belirtmemiz gerekir.
Laetrilein
Orijini
Zaman içerisinde
laetrile’in birkaç farklı versiyonu geliştirilmiştir. 1962 yılında yayımlanan
bir kitapta Krebs, eczacılık okurken geliştirdiği bazı enzimler vasıtasıyla
kansere neden olan bazı molekülleri yok ettiğini iddia etmiştir. Geliştirilen
substans pek çok deneyde oldukça toksik (zehirli) çıkınca bu molekülleri
kaynatmış ve nispeten daha iyi sonuçlar almıştır. Fakat bir diğer laetrile
savunucusu olan Michael Culbert’e göre ise Krebs şans eseri laetrile sentezlemiştir.
Deneyler birkaç on yıl daha sürmüş ve Krebs’in oğlu, bu sentez mekanizması
sonucunda üretilen moleküle laetrile adını vermiştir.
Laetrile
Savunucularının İddiaları ve Yanlışları
1902 yılında İskoçyalı
embriyolog John Beard kanser hücrelerinin ve trofoblastların aynı ve bir
olduğunu iddia etti. Beard’a göre, trofoblastlar dişinin uterin duvarını işgal
ediyor, plasenta ve umblikal kordu meydana getiriyordu. Ardından pankreas kimotripsin
adı verilen ve trofoblastları yok edebilecek bir molekül salgılıyordu. Bu
bilgiden yola çıkan Beard, pankreasın işlevinde sorun çıkması hâlinde
trofoblastların bir kanser gibi annenin tüm vücudunu yayılacağını iddia etti.
1945 yılında Krebs, Beard’ın teorisini geliştirdi ve uyguladı. 1950 yılında
Beard’ın teorisinin değiştirilmiş şekli olan, amydalinin trofoblastları
öldürebileceği şeklinde bir tez yayımlandı. Krebs’in çalışmalarının hiçbiri
klinik olarak ilgili moleküllerin anti kanser özelliğinde olduğunu
kanıtlayamadı ve bu nedenle FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından yasaklandı.
Bu noktadan sonra Krebs, çareyi, işe yaramayan bu kimyasalları çevreye vitamin
olarak tanıtmakta buldu ve kamuoyuna, kanserin esasında B17 vitamini
eksikliğinden kaynaklandığı şeklinde yanlış bir bilgi yaydı.
Laetrile maddesinin
kansere karşı etkileri konusundaki bilimsel çalımalar o denli yetersizdir ki,
savunucuları dâhi tarih içerisinde laetrile’in söz konusu etkisi konusunda
uzlaşamamıştır. Bir dönem kanseri bütünüyle önlediği iddia edilen bu kimyasal,
sonradan kanseri sadece kontrol ettiği şeklinde ortaya çıkmış, bir dönem de
kansere yakalanmamak için mucizevi bir çözüm olarak sunulmuştur. Hiçbiri
tutmayınca da son çare olarak bu kimyasalı vitaminmiş gibi insanlara tekrar
sunmak kalmıştır. Kanser önleyici özelliğini bilgisiz insanlara yutturamayan
bazı düzenbazlar o kadar ileri gitmiştir ki, kemoterapi gören hastalara bu
maddeden yapılmış bazı ilaçları önerip ağrı hafifletici olarak
kullandırtmışlardır. Sadece bu bilgi bile, işin ekonomik boyutunun olabileceğini
ve bazı insanların bu maddeden çıkar elde edebileceğini düşündürmektedir.
Ticarî öneminin artışı:
1956
yılında Ernst Krebs, McNaughton ile tanıştı. McNaughton, ordu ile doğrudan ilişkili
olan bir isimdi. McNaughton, laetrile dağıtımını ve bu maddenin kullanımını
destekledi. 1961 yılında Kanada kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla bir şirket
kuruldu ve 7 ülkede faaliyete başladı. 1977 yılında McNaughton Amerika’da tıbbî
haberlerde bu kimyasal yardımıyla bazı insanların iyileştiğini iddia etti.
1970li yıllar boyunca McNaugton, finansal güçlükler çekiyordu. Bu süre zarfında
laetrile kimyasalı üzerinden kara para yürüttüğüne dair belgeler bulunmaktadır.
Amygdalin’in
(C20H27NO11) Biyokimyasal ve Organik (Toksik) Özellikleri:
Amygdalin’in
IUPAC ismi: [(6-O-β-D-glucopyranosyl-β-D-glucopyranosyl)oxy](phenyl)acetonitrile
Amygdalin bir aromatik aminoasit fenilalaninin bir türevi olan
siyanojen glikozitidir. Bazı bitkilerin tohumlarında, çekirdeklerinde
bünyelerinde bu kimyasala rastlanır. Bunlara en bilinen ve bazı kimseler
tarafından tavsiye edilen örnekler kayısı ve acı bademdir. Bu bitkilerin çekirdeklerinden
çeşitli yollarla bu bileşik elde edilir.
Amygdalin, bağırsaktaki birtakım enzimler yoluyla sindirime uğratılır.
Amygdalin’in vücuttaki süreçleri esnasında ortaya siyanür türevi bileşikler
çıkar ve bu durum, belirli bir eşik değer sonrasında siyanür zehirlenmesi adı verilen bir duruma yol açar. Kayısı
çekirdeklerinin yüksek oranda siyanür içerdiği saptanmıştır. Özellikle C
vitaminiyle birlikte belirli dozlarda alımı zehirlenmeye neden olmaktadır.
Laetrile
Hakkında Bilgi ve Ortaya Konan Teorilerin Yanlışlığı
Laetrile, amygdalinin
yarı-sentetik ve daha basit bir türevidir. Hidroliz yoluyla amygdalinden
sentezlenir. Ticarî öneme sahip laetrile kayısı çekirdeklerinden (Prunus armeniaca) elde edilir. 500 miligramlık
bir laetrile tableti, 1 gramında 5-51 miligramlarda değişen miktarlarda hidrojen
siyanür zehri içerebilir. Amygdalinde olduğu gibi laetrile de ince bağırsakta
sindirime uğratılır benzaldehit + hidrojen siyanür (HCN) oluşumuna sebep
olur. Bu durum, siyanür zehirlenmesine
neden olur. Amygdalin ve laetrile’in siyanür zehirlenmelerine neden olduğu
klinik olarak tespit edilmiş ve bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. Burada bu
kimyasallar hakkında belirttiğimiz tüm iddiaların kaynakları yazımızın sonunda
detaylı olarak verilecektir, ileri okuma için bu kaynakları kullanabilirsiniz.
Laetrile üzerindeki iddialar, daha doğrusu sonradan belirlenen bilimsel
yanlışlar temel olarak üç grupta toplanabilir:
Laetrile
C14H15NO7
Teori
1:
Kanserli hücreler beta-glukozidaz
içerir ve molekül hidroliz yoluyla laetrile kimyasalından HCN (hidrojen
siyanür) salınımını sağlar. Kanserli olmayan sağlıklı hücreler bu mekanizmadan
etkilenmez; çünkü bu hücreler beta-glukozidazı yeterince barındırmaz. Bunun
yerine rodanaz içerir.
Doğru
1: Kanserli
hücreler ile sağlıklı hücreler arasında, laetrile savunucularının teorize
ettikleri şekilce bir beta-glukozidaz/rodanaz
miktarı farklılaşması yoktur; bu hücreler benzer miktarlarda bu
enzimleri içerir.
Teori
2:
Sindirim sonrasında amygdalin mandelonitril
adı verilen bir bileşiğe dönüşür. Bu bileşik, reaksiyona uğramadan karaciğere
gelir ve burada kanser hücrelerine taşınacak olan beta-glucuronide kompleksine çevrilir. Beta-glucuronidazların rol
oynadığı birtakım tepkimelerde de HCN ortaya çıkar.
Doğru
2:
Teori 2’de ortaya konan reaksiyon zincirinin bu şekilde gerçekleştiği
kanıtlanamamıştır.
Teori
3:
Kanser, kabaca laetrile (B17 vitamini) eksikliğidir. Bu vitaminin uzun süreli
ve düzenli kullanımı kanseri önler.
Doğru
3:
Bunu kanıtlayan hiçbir ama hiçbir bulgu elde edilememiş; hatta aksi yönde
(vücuda zararlı olduğu yönünde) veriler elde edilmiştir.
Amygdalin
ve Laetrile Birer Yalancı Vitamindir (Pseudovitamin)
Bu iki kimyasalın tıbbî
literatürde vitamin olarak değerlendirilmediğini
yukarıda bahsettiğimiz gibi, tekrardan söyleyelim. Genel olarak, insan diyeti
için önemi olmayan ve vitamin olma kriterlerini taşımayan moleküller veya
destekleyiciler, birtakım insanlar tarafından gerek ticarî gerek farklı
sebeplerden ötürü vitamin olarak gösterilme eğilimindedir. Bu iki kimyasal da
bunlara tipik birer örnektir. Özellikle destekleyici endüstriyel ürünler
satanlar, bazı herbalistler, spritüalistler ya da modern bilim ve tıp karşıtı
kimi insanlar, mucize olarak ortaya koydukları moleküllere vitamin ismini
takmakta ve bu molekülleri bilgisiz topluma şirin ve bilimsel destekliymiş göstermektedirler.
Modern bilim ve tıpta bu asılsız “vitaminlere”, “yalancı vitamin” anlamında “pseudovitamin”
denilmektedir ve bunların vitaminlerle yakından uzaktan hiçbir alakası yoktur.
Bu iki molekül
dışındaki diğer örnekler olarak, otizm tedavisinde mucize olarak sunulan “B15
vitaminini” (pangamik asit), “B22 vitamini” olarak sunulan Aloe Vera’yı ve
bilim tarihine “oksijen terapisi” olarak geçen “Vitamin O” sahtekârlığını
gösterebiliriz. Daha fazla üçkâğıtçılık örneği için aşağıda verdiğim kaynakları
inceleyebilirsiniz.
Bilimsel
Durum ve B17 Savunucularına Yanıtlar
Bu noktada, insanlara
B17 vitamini olarak tanıtılan bu madde ile yapılmış kanser araştırmalarına
değineceğiz. Öncelikle şunu belirtelim: NCI
raporları ve yapılan diğer pek çok bilimsel/klinik çalışmaya göre, hiçbir
dönemde amygdalinin ve türevlerinin, kanser üzerinde olumlu etki gösterdiği
gözlenmememiştir. Bu kimyasalların anti-kanser özelliği yoktur! Bu maddenin
kullanımı FDA tarafından yasaklıdır ve kimyasalın toksik etkileri (siyanür
zehirlenmesi) bilinmektedir. Bilimsel makaleler yazının sonundadır. Bu
maddenin kullanımından kaynaklanan siyanür zehirlenmeleri raporlanmıştır. Eğer
yukarıda B17 vitamini savunucuları tarafından hazırlanan kaynakları çok iyi
irdelerseniz, bunların hiçbirinde klinik onaylı bir çalışmaya rastlamadığınızı
göreceksiniz. Hem Türk kaynaklarında hem de orijinal yurt dışı kaynaklarında,
konuyla ilgili elle tutulur, onaylı bir bilimsel çalışma yoktur ve hemen hepsi
kaynaksızdır. Savunanların temel dayanağı, serbest hâldeki siyanürün kanser
hücreleri tarafından salgılanan enzimler vasıtasıyla ortaya çıkacağı ve tümörleri
yok edeceği şeklindedir. Kanserli olmayan hücrelerde ise bu durum söz konusu
olmayacak ve laetrile reaksiyona girmeden kalacaktır. Dolayısıyla sağlıklı
hücrelere zarar vermeyecektir.
Fakat pratik olarak, bunun bu şekilde geliştiği asla kanıtlanamamıştır.
Laetrile kimyasalı, ince bağırsakta yukarıda belirtiğimiz gibi siyanür dâhil üç
farklı maddeye ayrışır ve bunların kanser üzerinde olumlu bir etkisi olmadığı bilimsel
gözlemlere dayandırılarak gösterilmiştir. Laetrile savunucuları ayrıca bir
iddiada da laetrile’in işe yaradığını iddia ettikleri nadiren bazı örnekler
gösterirler; ancak bunların hiçbirinin istatistiksel olarak bir önemi yoktur.
Bir diğer iddia ise, bu
kimyasalların doğal olarak bulunduğu Pakistan Hunzakut Prensliği ve Karakum adı
verilen birtakım bölgelerde yaşayan insanların kansere yakalanmaması
iddiasıdır. Bu iddianın, bu kimyasalların anti-kanser özelliğini gösterdiğinin
doğrudan ve bilimsel bir kanıtı olamayacağı ortadadır; çünkü ortada hiçbir bilimsel
çalışma yapacak bir ortam, bağımlı ve bağımsız değişkenler yoktur. Savunucular,
yerel bölge insanları ile modern insanları her bakımdan aynıymış gibi
görmektedir. Oysaki pek çok açıdan her toplumun insanı farklıdır ve toplum
yaşantılarıyla sağlığı, beslenmeden ve yaşam tarzından oldukça etkilenir. Doğal
bir ortamda, doğal bir şekilde yaşayan insanların, modern zamanların bir belası
olan kansere az yakalanması şaşırtıcı değil; aksine çok normaldir. Beklendiği
gibi, sadece bu bölgede yaşayan yerel insanlar değil, genel bakımdan, şehir
yaşantısından ve kanser ajanlarından uzak bir yaşam süren hemen her toplumda
kanser oluşumu nadiren görülür. Burada, bu kimyasalların etkisini kanıtlayan
doğrudan bir destek yoktur.
Üzerinde durulması
gereken bir diğer nokta ise, amygdalin ve türevlerinin savunucularının, bu
kimyasalların anti-kanser özelliğini ısrarla savunmalarına rağmen, spesifik bir
tedavi ya da kanser tipi belirtemedikleridir. Sanki rastgele bir kanser
türünde, bu maddenin son derece esnek bir biçimde vücuda alımı yeterli olacak
gibi bir izlenim genellikle hâkimdir. Eğer internet arşivlerini incelerseniz,
yukarıda bildirdiğimize paralel biçimde, bu maddelerin kanser konusundaki söz
konusu etkileri üzerinde bile savunucuları arasında bir uzlaşının söz konusu
olmadığını görebilirsiniz. Bulunulan koşullar ve günün ekonomik statüsü neyi
gerektiriyorsa, bu maddelerin ona uygun türevleri üretilmiş ve çeşitli
yollardan piyasaya sürülmüştür. Bu türevlere örnek olarak aşağıdakileri
verebiliriz:
B17
Çalışmalarından Bazı Kesitler:
·
Laetrile
tedavisinin yarardan çok toksik niteliklerinden ötürü zarar getirdiği tespit
edilmiştir. Bu zarar sadece basit bir mide
bulantısıyla sınırlı kalmamakta, alım miktarına bağlı olarak kişiyi siyanür
zehirlenmesine götürmektedir.
·
ABD
ve Avrupa’da kullanımı yasaktır. ABD ve Avrupa’nın
saygın bilim kuruluşları ve sağlık bakanlıkları, bu maddenin etken madde olarak
kullanımını yasaklamıştır.
·
2006
yılında yapılan bir çalışmada, bu moleküllerin kanser tedavisinde etkili
olmadığı bir kez daha gösterilmiştir.
· 1970li
yıllardan bu yana Amerika’da ulusal düzeyde yapılan tüm NCI çalışmalarında,
amygdalin ve laetrile türevleri başarısız olmuştur.
·
1981
yılında yapılan bir Mayo Clinic çalışmasında, kanser gelişimi görülen hastalara
laetrile uygulanmış ve tedavi sonucunda kanser ilerlemesi durdurulamamıştır. Pek
çok hasta ölmüş, laetrile kullananların çoğunda da zehirlenme belirtileri
gözlenmiştir.
·
2011
yılında Cochrane Collaboration tarafından yapılan sistematik bir derlemede
laetrile ve amygdalin kimyasallarının kanser tedavisine alternatif olması
yönündeki klinik bilgilerin yetersiz olduğu kanısına varılmıştır. Bu
moleküllerin özellikle oral alımla siyanür zehirlenmesine neden olabileceği
konusunda ciddi kuşkular bulunmaktadır. Bu moleküllerin kullanımındaki
kâr-zarar dengesi düşünüldüğünde, zarar yönü çok büyük bir şekilde ağır
basmaktadır.
·
2014
yılında yapılan yeni bir derlemede bu bileşiklerin klinik olarak geçerli olması
için yeterli derinlikte bir araştırma bilgisinin olmadığı belirtilmiştir.
Son
Olarak Bazı Ekonomik, Psikolojik ve Sosyolojik Gerekçeler
Unutmayın ki, ilaç
sanayisi hastalıklar üzerinden işliyor. Kanser, belki de ilaç sanayiinde
kendine yer edinmek isteyen şarlatanların göz bebeği. Tedavisi bu denli
meşakkatli olan bir hastalık grubunun ismi, alçakça kullanılabiliyor, nitekim
bunun çarpıcı örneğini bu yazıda görmüş olduk. Kanserden şikâyetçi; fakat konu
hakkında bilgisiz olan insanlarımız da hemen her türlü tedavi yöntemine,
eleştiri ortaya koymaksızın meylediyorlar. Şüphesiz ki bunun gerçekleşmesinde
hastalık karşısındaki çaresizliğimiz, bilgisizliğimiz ve sosyal çevremizden
gelen baskı söz konusu. Sosyal medyada kolaylıkla yayılabilen asparagas
haberler, bir anda geniş kitlelere ulaşıyor ve herkes tarafından bilir hâle
geliyor. Doğal olarak insanlarda, herkesin paylaştığı, ilgi gösterdiği ve
bildiği bir yöntemin yanlış olabileceği ihtimali hiç uyanmıyor. Bu tip
haberlerin sosyal medya ve haber sitelerinde sadece birkaç saat içerisinde on
binlerce insan tarafından beğenildiğini ve paylaşıldığını tecrübe
edebilirsiniz. Tüm bunlar, durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Yanlış
haberleri kasten yayan insanlara uygulanacak yaptırımlar salt ahlâki/etik
parametrelerle sınırlı kalmamalı; bu kişiler hakkında hukukî süreçler hızlı bir
şekilde yürütülmelidir.
Sonuç
Keşke olumlu bir sonuç
elde edilseydi ve bu belaya en azından efektif bir tedavi yöntemi daha
literatüre eklenseydi. Keşke mucize olarak adlandırılan bu moleküller,
gerçekten de mucizevî olsaydı. Ne yazık ki değil. En azından şimdilik. Bu
maddelerin kanser üzerinde olumlu etkisi olduğu yönündeki telkinler ve
reklamlar maalesef bazı insanların cebine para olarak dönmektedir. En başta
söylediğimiz gibi, bu durum, kanser gibi tedavisi çok zor bir hastalık
üzerinden ve hastalığın tedavisindeki zorluklar ve karmaşıklıklardan yola çıkan
insanların, bilgisiz ve çaresiz insanların olanaklarını sürdürme çabasından başka
bir şey değildir. Bu vitamin ismiyle sunulan kimyasal, büyük bir şarlatanlık
örneğidir ve klinik desteği olmaksızın insanlara çok çeşitli düzlemlerde ve
tiplerde bir şifa, deva olarak sunulmaktadır. Modern bilime ve kanıta dayalı tıbbın dışındaki tedavi yöntemleri şarlatanlığa
açıktır. Bu moleküller kanseri
tedavi etmez ve doz aşımında zehirlenmelere, ölümlere gidebilecek sonuçlara
götürür. Bu nedenle bu basit bir düzenbazlık değil, ölümüne bir sahtekârlıktır.
Bir
Kitap Tavsiyesi: Bu konuya ve daha pek çok sahtekârlığa
değinen bu kitabı edinebilirsiniz. Elektronik ortamdan temin etmek için benimle
iletişime geçebilirsiniz.
“100 Chemical Myths: Misconceptions, Misunderstandings, Explanations”, (Lajos Kovács,Dezső Csupor,Gábor Lente,Tamás Gunda)
Hazırlayan:
Necdet
Ersöz (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi)
Kaynaklar
ve İleri Okuma:
10.
100 Chemical Myths Misconceptions,
Misunderstandings, Explanations, Lajos Kovács • Dezső Csupor Gábor Lente •
Tamás Gunda, Springer Cham Heidelberg New York Dordrecht London, Switzerland
2014, sayfa 122-127
Teşekkür ederim Bilgi için Biraz uzun olmuş bazı terimleri çok anlayamadığım genel itibari ile çok bilgilendirici bir yazı Hiç değilse B 17 gördüğüm bu tarz yazılara çok fazla itibar etmemeye ben kendi adıma çalışıcam. Her bilgi değerlidir Çok saolun....
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilmadem yalan o zaman sen söyle kemoterapi hariç yokmu başka çaresi???? nerden bilicez belki sen bizim illada kemoterapiler görüp para saymamızı istiyosundur?? cevap verirsen sevinirm ??
YanıtlaSilSayın C.T.
YanıtlaSilYazıyı ben yazmadım ama size birkaç cümle yazmak isterim. B17'nin faydalı olduğuna inanıyorsanız alıp kullanabilirsiniz. Kimse kafanıza silah dayayıp "B17 kullanamassın" demiyor. Faydasını görürseniz lütfen buraya yazın, biz de öğrenelim.
Çok faydalı bir şey olsaydı, her kanser hastasını tedavi etmeye yarasaydı zaten yayılırdı. Ama yayılmamış.
Benim annem tümör hastası ve tekrar ürüyor hiç bir dedavi görmüyor şu an bana bunun ilâç ını annemi nasıl hangi ilaç dedavi siyle iyileştireceğiniz ilaç varmı. Ve tıp her şey in ilaç ını bulmuş ama kanserin ilaç ı söylemiyorlar bildikleri halde bu nasıl insanlık
YanıtlaSil