Ana içeriğe atla

Kanser ve B17 Vitamini Yalanları

Kanser ve B17 Vitamini Yalanları
B17 Vitamininin Kanser Tedavisinde Rolü Var mı?
Necdet Ersöz
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi




Bu yazımızda, çağımızın en büyük belalarından biri olan kanser ve kanserin tedavisinin sağlanmasındaki güçlüklerden yola çıkılarak ticarî çıkar veya şahsî menfaat güden pek çok kimsenin, kanserin yok edilmesine yönelik asılsız bir biçimde ortaya attığı iddialardan birine değineceğiz. Bu kimselerin pek çoğunun herhangi bir tıbbî yeterliliği olmadığını, hastalar ve hastalıklar hakkında bir uzman görüşüne sahip olmadıklarını; fakat tüm bunlara rağmen büyük bir utanmazlık ve para/şöhret kazanma hırsıyla bilgisiz ve saf insanları kandırabildiklerini belirtmek isterim. Yapılanlar tamamen hukukî bir suç olmakla birlikte; kesinlikle etik değildir ve toplum vicdanında duyarlı insanlarca karalanmalıdır.

Konu hakkında, özellikle sağlık ve kanser söz konusu olduğunda ortaya atılan çok fazla sayıda bilgi var ve ne yazık ki bu bilgilerin önemli bir kısmı, hiçbir geçerliliği bulunmayan, bilimsel dayanağı olmayan asılsız ve ticarî amaç güden bilgiler şeklinde oluyor. İnternet, sayamayacağımız ölçüde gereksiz ve yanlış bilgi ile dolu; tabir yerindeyse adeta internetteki bilgi çöplüğünden değerli bir bilgi aramak durumunda kalıyoruz. “Çöplükten” işe yarar bir şeyler ayıklamak ve geri kalanlarını hemen bertaraf etmek zorundayız. Bu durum maalesef sadece özel bir konuda değil, sağlığın her noktasında kendini belli ediyor. Güvenilir bilgi kaynaklarımız olan bazı bilimsel makale arşivlerine, web sitelerine ve makale motorlarıyla elde edebileceğimiz bilgilere ise ya erişimimiz kısıtlı ya da teknik bir dille yazılmış bu yazılar halkın tümüne hitap etmiyor. Kaldı ki bilimsel makalelerde bile düzenbazlıklar, etik ihlalleri dönebiliyor. Dolayısıyla sağlığımız hususunda, eğer yeterince bilgi birikimine, eleştirel düşünme kabiliyetine ve bilimsel altyapıya sahip değilsek, kolaylıkla yazan her bilgiye inanmak veya onu doğru kabul etmek eğiliminde oluyoruz. Çünkü hasta kimliğimiz, istemediğimiz, dışladığımız bir kimlik niteliğinde ve sağlıklı bir yaşam için, çevreden gelebilecek her bilgiye karşı duyarlıyız. Bazen bize sunulan bir bilginin, göz göre göre kandırma olduğunu bilsek bile, “Bir umut, denemekten zarar gelmez ki” diyoruz.

İşte sağlımız üzerinden maddî-manevî çıkar sağlama girişimi olan insanların oyunları da bu hassas noktada ayırt ediliyor. Birtakım kişiler, insanların bilgisizliği ve çaresizliğini kullanarak onlara adeta umut satıyor. “Müthiş bir çözüm!” ve “Mucize tedavi!” olarak sundukları yöntem ya da kimyasalların insanlar üzerinde ne gibi bir etki bırakacağı ise umursanmıyor. Bu maddeler, vücut için -yararlı olmayı bırakın- zararlı ve ölümcül dâhi olabiliyor. Bunlara, son zamanlarda verebileceğimiz en belirgin örneklerden birisi de, bu yazımızın konusu olan B17 vitamini olacaktır. Esasında tarihi oldukça eskiye giden bu kimyasal, son yıllarda yeniden gündeme getirilmiştir. Tamamıyla saçma bir tarihsel kurgu üzerine oturtulan, herhangi bir kanser tipi üzerindeki etkisi hakkında sağlam bilimsel bir dayanağı olmayan, hatta ve hatta vitaminler grubunda bile değerlendirilmeyen bu B17 vitamini(!) hakkında sosyal medyaya ve genel olarak internete yayılmış bazı iddiaları olduğu gibi aktarmakla bir giriş yapalım. Konunun ne kadar ciddi ve köklü olduğunu yazının devamında detaylı olarak göreceğiz.

İddia: “Kanser yok, B17 vitamini eksikliği var! Araştırmacıların dediğine göre, kanser dediğimiz şey, aslında B17 adı verilen bir vitaminin vücutta yeterince bulunmamasından başka bir şey değil! Bu mucize vitamin ise işte bu meyvelerde yer alıyor…”

İddia: “Kanser sadece ve sadece B17 vitamini eksikliği! Kemoterapi, ameliyat veya değişik ağır haplar almanıza hiç gerek yok! Önerdiğimiz otları yiyin için ve kanserden kurtulun ya da kansere hiç yakalanmayın!”

İddia: “B17 vitamininin kanser üzerindeki olumlu etkilerine inanmayanları ikna etmek için kanseri B17 vitaminiyle yenen hastalar örnek gösterilebilir. Bizzat bu hastalar bu vitamini kullandıklarını ve yarar gördüklerini kamuoyuna bildirmişlerdir.”

Bu iddiayı dile getiren bazı Türk haber siteleri ve sosyal medya adresleri:

Facebook “Dursun Ali Fan” Sayfası (Bağlantı silinmiş)  


Ekran Görüntüsü:



Milli Gazete:

Ekran Görüntüsü:



IŞIK Işçileri BİZ Bir'iz adlı Facebook sayfası:
 
https://www.facebook.com/IsikIscileriBizBiriz/posts/148664068619787
 
Bağlantı Silinmesine Karşı Ekran Görüntüsü:
 

 
Bu Paylaşımın Sonu:
 

 
Tartışmalara neden olan videolardan bazıları:
https://www.youtube.com/watch?v=CyvSmhrlJwE
https://www.youtube.com/watch?v=aaadzJdc15U
 
 
Kanseri bu vitaminle yendiğini iddia eden şahsın diğer videoları:
https://www.youtube.com/user/Blacktulip2010/videos
 
Yurt dışı orijinli bazı kaynaklar:
http://worldwithoutcancer.org.uk/
http://www.beatcancerwithb17.blogspot.com.tr/
http://www.cancertutor.com/laetrile/
 
Ülkemizdeki anti-bilimcilere örnek:
https://www.youtube.com/watch?v=u3tAzUi5ECk
https://www.youtube.com/watch?v=bo4S6R8Jy2g
 
 
Konu hakkında yazılmış en ünlü kitap: G. Edward Griffin – World Without Cancer The Story of Vitamin B17
http://www.amazon.com/World-Without-Cancer-Story-Vitamin/dp/0912986190/ref=sr_1_2?s=books&ie=UTF8&qid=1441234713&sr=1-2&keywords=world+without+cancer+by+g.+edward+griffin
 
 
Kitabın kapağı:
 
 
 
Konuyu dile getirenleri kısaca tanıdıktan sonra, şimdi B17 vitamini ile iddialara giriş yapalım. Ardından bu kimyasal hakkında kanser üzerine yapılmış bilimsel çalışmaları ve savunucularının kaynaklarını teker teker irdeleyeceğiz. Akabinde konunun psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yönlerini ele alacağız, ardından sonuca gideceğiz.

B17 Vitamini nedir? Tarihi ve Özellikleri

En başta şunu belirtelim ve sizi şaşırtalım: B17 vitamini diye bir vitamin yok! Topluma bir vitaminmiş gibi tanıtılarak şirin hâle büründürülen bu kimyasal, aslında amygdalin adındaki bir molekül ve bu molekülden yapay olarak sentezlenebilecek ticarî bir türevi olan laetrile adındaki bir molekülden ibaret. Böylelikle kolay yoldan insanlar kanserin bir vitamin eksikliği olduğuna inandırılmak istenmiştir. Laetrile yaygın ismiyle bilinse de esas ismi kısa ifadesiyle laevomandelonitrile olan bu kimyasal, bazı meyvelerin (kayısı gibi) tohumlarında bulunan bir siyanojen bileşiğidir. Laetrile formları doğal ya da yapay olarak bulunabiliyor. Doğal formu olan amygdalin badem, buğday, kayısı, şeftali vb. bitkilerin tohum ve çekirdeklerinde bulunurken, sentetik laetrile bu doğal hâlinden farklı olsa da kimyasal olarak doğal olanına benzerdir. Amygdalin ismi, Antik Yunan’da “badem” anlamına gelen bir sözcükten türemiştir.

Amygdain, ilk olarak 1830 yılında iki Fransız kimyager tarafından izole edildi. Belirli enzimlerin varlığında benzaldehit, glikoz ve hidrojen siyanür (zehirli) gibi moleküllere ayrışan amygdalin, 1892 yılında Almanya’da bir anti-kanser firması tarafından denenmiş; ancak kanser tedavisi için hiçbir olumlu etkisinin olmadığı ve düzenli tedavi için oldukça toksik olduğu keşfedilmiştir. 1950li yıllara geldiğimizde Ernst T. Krebs kanser hastaları için amygdalin’i saflaştırmaya çalıştırmıştır. O günden bu yana, bir amygdalin ve türevi laetrile laboratuvar koşullarında yaklaşık 20 tip hayvan tümöründe ve insanlarda klinik olarak denenmiş; fakat hiçbir umut verici gelişme sağlanamamıştır. Olumsuz bulgulardan sonra laetrile’in türevleri çeşitlendirilmiş ve yeni modeller denenmiştir.

Laetrile’in babası olarak kabul edilen Krebs’in, aynı zamanda diğer bir pseudovitamin (yalancı vitamin) olan B15 vitamininin, yani pangamik asidin, patentini elinde bulundurduğunu belirtmemiz gerekir.

Laetrilein Orijini

Zaman içerisinde laetrile’in birkaç farklı versiyonu geliştirilmiştir. 1962 yılında yayımlanan bir kitapta Krebs, eczacılık okurken geliştirdiği bazı enzimler vasıtasıyla kansere neden olan bazı molekülleri yok ettiğini iddia etmiştir. Geliştirilen substans pek çok deneyde oldukça toksik (zehirli) çıkınca bu molekülleri kaynatmış ve nispeten daha iyi sonuçlar almıştır. Fakat bir diğer laetrile savunucusu olan Michael Culbert’e göre ise Krebs şans eseri laetrile sentezlemiştir. Deneyler birkaç on yıl daha sürmüş ve Krebs’in oğlu, bu sentez mekanizması sonucunda üretilen moleküle laetrile adını vermiştir.

Laetrile Savunucularının İddiaları ve Yanlışları

1902 yılında İskoçyalı embriyolog John Beard kanser hücrelerinin ve trofoblastların aynı ve bir olduğunu iddia etti. Beard’a göre, trofoblastlar dişinin uterin duvarını işgal ediyor, plasenta ve umblikal kordu meydana getiriyordu. Ardından pankreas kimotripsin adı verilen ve trofoblastları yok edebilecek bir molekül salgılıyordu. Bu bilgiden yola çıkan Beard, pankreasın işlevinde sorun çıkması hâlinde trofoblastların bir kanser gibi annenin tüm vücudunu yayılacağını iddia etti. 1945 yılında Krebs, Beard’ın teorisini geliştirdi ve uyguladı. 1950 yılında Beard’ın teorisinin değiştirilmiş şekli olan, amydalinin trofoblastları öldürebileceği şeklinde bir tez yayımlandı. Krebs’in çalışmalarının hiçbiri klinik olarak ilgili moleküllerin anti kanser özelliğinde olduğunu kanıtlayamadı ve bu nedenle FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından yasaklandı. Bu noktadan sonra Krebs, çareyi, işe yaramayan bu kimyasalları çevreye vitamin olarak tanıtmakta buldu ve kamuoyuna, kanserin esasında B17 vitamini eksikliğinden kaynaklandığı şeklinde yanlış bir bilgi yaydı.
Laetrile maddesinin kansere karşı etkileri konusundaki bilimsel çalımalar o denli yetersizdir ki, savunucuları dâhi tarih içerisinde laetrile’in söz konusu etkisi konusunda uzlaşamamıştır. Bir dönem kanseri bütünüyle önlediği iddia edilen bu kimyasal, sonradan kanseri sadece kontrol ettiği şeklinde ortaya çıkmış, bir dönem de kansere yakalanmamak için mucizevi bir çözüm olarak sunulmuştur. Hiçbiri tutmayınca da son çare olarak bu kimyasalı vitaminmiş gibi insanlara tekrar sunmak kalmıştır. Kanser önleyici özelliğini bilgisiz insanlara yutturamayan bazı düzenbazlar o kadar ileri gitmiştir ki, kemoterapi gören hastalara bu maddeden yapılmış bazı ilaçları önerip ağrı hafifletici olarak kullandırtmışlardır. Sadece bu bilgi bile, işin ekonomik boyutunun olabileceğini ve bazı insanların bu maddeden çıkar elde edebileceğini düşündürmektedir.

Ticarî öneminin artışı: 1956 yılında Ernst Krebs, McNaughton ile tanıştı. McNaughton, ordu ile doğrudan ilişkili olan bir isimdi. McNaughton, laetrile dağıtımını ve bu maddenin kullanımını destekledi. 1961 yılında Kanada kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla bir şirket kuruldu ve 7 ülkede faaliyete başladı. 1977 yılında McNaughton Amerika’da tıbbî haberlerde bu kimyasal yardımıyla bazı insanların iyileştiğini iddia etti. 1970li yıllar boyunca McNaugton, finansal güçlükler çekiyordu. Bu süre zarfında laetrile kimyasalı üzerinden kara para yürüttüğüne dair belgeler bulunmaktadır.

Amygdalin’in (C20H27NO11) Biyokimyasal ve Organik (Toksik) Özellikleri:


Amygdalin’in IUPAC ismi: [(6-O-β-D-glucopyranosyl-β-D-glucopyranosyl)oxy](phenyl)acetonitrile

Amygdalin bir aromatik aminoasit fenilalaninin bir türevi olan siyanojen glikozitidir. Bazı bitkilerin tohumlarında, çekirdeklerinde bünyelerinde bu kimyasala rastlanır. Bunlara en bilinen ve bazı kimseler tarafından tavsiye edilen örnekler kayısı ve acı bademdir. Bu bitkilerin çekirdeklerinden çeşitli yollarla bu bileşik elde edilir.

Amygdalin, bağırsaktaki birtakım enzimler yoluyla sindirime uğratılır. Amygdalin’in vücuttaki süreçleri esnasında ortaya siyanür türevi bileşikler çıkar ve bu durum, belirli bir eşik değer sonrasında siyanür zehirlenmesi adı verilen bir duruma yol açar. Kayısı çekirdeklerinin yüksek oranda siyanür içerdiği saptanmıştır. Özellikle C vitaminiyle birlikte belirli dozlarda alımı zehirlenmeye neden olmaktadır.

Laetrile Hakkında Bilgi ve Ortaya Konan Teorilerin Yanlışlığı

Laetrile, amygdalinin yarı-sentetik ve daha basit bir türevidir. Hidroliz yoluyla amygdalinden sentezlenir. Ticarî öneme sahip laetrile kayısı çekirdeklerinden (Prunus armeniaca) elde edilir. 500 miligramlık bir laetrile tableti, 1 gramında 5-51 miligramlarda değişen miktarlarda hidrojen siyanür zehri içerebilir. Amygdalinde olduğu gibi laetrile de ince bağırsakta sindirime uğratılır benzaldehit + hidrojen siyanür (HCN) oluşumuna sebep olur. Bu durum, siyanür zehirlenmesine neden olur. Amygdalin ve laetrile’in siyanür zehirlenmelerine neden olduğu klinik olarak tespit edilmiş ve bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. Burada bu kimyasallar hakkında belirttiğimiz tüm iddiaların kaynakları yazımızın sonunda detaylı olarak verilecektir, ileri okuma için bu kaynakları kullanabilirsiniz. Laetrile üzerindeki iddialar, daha doğrusu sonradan belirlenen bilimsel yanlışlar temel olarak üç grupta toplanabilir:



Laetrile C14H15NO7

Teori 1: Kanserli hücreler beta-glukozidaz içerir ve molekül hidroliz yoluyla laetrile kimyasalından HCN (hidrojen siyanür) salınımını sağlar. Kanserli olmayan sağlıklı hücreler bu mekanizmadan etkilenmez; çünkü bu hücreler beta-glukozidazı yeterince barındırmaz. Bunun yerine rodanaz içerir.

Doğru 1: Kanserli hücreler ile sağlıklı hücreler arasında, laetrile savunucularının teorize ettikleri şekilce bir beta-glukozidaz/rodanaz  miktarı farklılaşması yoktur; bu hücreler benzer miktarlarda bu enzimleri içerir.

Teori 2: Sindirim sonrasında amygdalin mandelonitril adı verilen bir bileşiğe dönüşür. Bu bileşik, reaksiyona uğramadan karaciğere gelir ve burada kanser hücrelerine taşınacak olan beta-glucuronide kompleksine çevrilir. Beta-glucuronidazların rol oynadığı birtakım tepkimelerde de HCN ortaya çıkar.

Doğru 2: Teori 2’de ortaya konan reaksiyon zincirinin bu şekilde gerçekleştiği kanıtlanamamıştır.

Teori 3: Kanser, kabaca laetrile (B17 vitamini) eksikliğidir. Bu vitaminin uzun süreli ve düzenli kullanımı kanseri önler.

Doğru 3: Bunu kanıtlayan hiçbir ama hiçbir bulgu elde edilememiş; hatta aksi yönde (vücuda zararlı olduğu yönünde) veriler elde edilmiştir.

Amygdalin ve Laetrile Birer Yalancı Vitamindir (Pseudovitamin)

Bu iki kimyasalın tıbbî literatürde vitamin olarak değerlendirilmediğini yukarıda bahsettiğimiz gibi, tekrardan söyleyelim. Genel olarak, insan diyeti için önemi olmayan ve vitamin olma kriterlerini taşımayan moleküller veya destekleyiciler, birtakım insanlar tarafından gerek ticarî gerek farklı sebeplerden ötürü vitamin olarak gösterilme eğilimindedir. Bu iki kimyasal da bunlara tipik birer örnektir. Özellikle destekleyici endüstriyel ürünler satanlar, bazı herbalistler, spritüalistler ya da modern bilim ve tıp karşıtı kimi insanlar, mucize olarak ortaya koydukları moleküllere vitamin ismini takmakta ve bu molekülleri bilgisiz topluma şirin ve bilimsel destekliymiş göstermektedirler. Modern bilim ve tıpta bu asılsız “vitaminlere”, “yalancı vitamin” anlamında “pseudovitamin” denilmektedir ve bunların vitaminlerle yakından uzaktan hiçbir alakası yoktur.

Bu iki molekül dışındaki diğer örnekler olarak, otizm tedavisinde mucize olarak sunulan “B15 vitaminini” (pangamik asit), “B22 vitamini” olarak sunulan Aloe Vera’yı ve bilim tarihine “oksijen terapisi” olarak geçen “Vitamin O” sahtekârlığını gösterebiliriz. Daha fazla üçkâğıtçılık örneği için aşağıda verdiğim kaynakları inceleyebilirsiniz.

Bilimsel Durum ve B17 Savunucularına Yanıtlar

Bu noktada, insanlara B17 vitamini olarak tanıtılan bu madde ile yapılmış kanser araştırmalarına değineceğiz. Öncelikle şunu belirtelim: NCI raporları ve yapılan diğer pek çok bilimsel/klinik çalışmaya göre, hiçbir dönemde amygdalinin ve türevlerinin, kanser üzerinde olumlu etki gösterdiği gözlenmememiştir. Bu kimyasalların anti-kanser özelliği yoktur! Bu maddenin kullanımı FDA tarafından yasaklıdır ve kimyasalın toksik etkileri (siyanür zehirlenmesi) bilinmektedir. Bilimsel makaleler yazının sonundadır. Bu maddenin kullanımından kaynaklanan siyanür zehirlenmeleri raporlanmıştır. Eğer yukarıda B17 vitamini savunucuları tarafından hazırlanan kaynakları çok iyi irdelerseniz, bunların hiçbirinde klinik onaylı bir çalışmaya rastlamadığınızı göreceksiniz. Hem Türk kaynaklarında hem de orijinal yurt dışı kaynaklarında, konuyla ilgili elle tutulur, onaylı bir bilimsel çalışma yoktur ve hemen hepsi kaynaksızdır. Savunanların temel dayanağı, serbest hâldeki siyanürün kanser hücreleri tarafından salgılanan enzimler vasıtasıyla ortaya çıkacağı ve tümörleri yok edeceği şeklindedir. Kanserli olmayan hücrelerde ise bu durum söz konusu olmayacak ve laetrile reaksiyona girmeden kalacaktır. Dolayısıyla sağlıklı hücrelere zarar vermeyecektir.

Fakat pratik olarak, bunun bu şekilde geliştiği asla kanıtlanamamıştır. Laetrile kimyasalı, ince bağırsakta yukarıda belirtiğimiz gibi siyanür dâhil üç farklı maddeye ayrışır ve bunların kanser üzerinde olumlu bir etkisi olmadığı bilimsel gözlemlere dayandırılarak gösterilmiştir. Laetrile savunucuları ayrıca bir iddiada da laetrile’in işe yaradığını iddia ettikleri nadiren bazı örnekler gösterirler; ancak bunların hiçbirinin istatistiksel olarak bir önemi yoktur.

Bir diğer iddia ise, bu kimyasalların doğal olarak bulunduğu Pakistan Hunzakut Prensliği ve Karakum adı verilen birtakım bölgelerde yaşayan insanların kansere yakalanmaması iddiasıdır. Bu iddianın, bu kimyasalların anti-kanser özelliğini gösterdiğinin doğrudan ve bilimsel bir kanıtı olamayacağı ortadadır; çünkü ortada hiçbir bilimsel çalışma yapacak bir ortam, bağımlı ve bağımsız değişkenler yoktur. Savunucular, yerel bölge insanları ile modern insanları her bakımdan aynıymış gibi görmektedir. Oysaki pek çok açıdan her toplumun insanı farklıdır ve toplum yaşantılarıyla sağlığı, beslenmeden ve yaşam tarzından oldukça etkilenir. Doğal bir ortamda, doğal bir şekilde yaşayan insanların, modern zamanların bir belası olan kansere az yakalanması şaşırtıcı değil; aksine çok normaldir. Beklendiği gibi, sadece bu bölgede yaşayan yerel insanlar değil, genel bakımdan, şehir yaşantısından ve kanser ajanlarından uzak bir yaşam süren hemen her toplumda kanser oluşumu nadiren görülür. Burada, bu kimyasalların etkisini kanıtlayan doğrudan bir destek yoktur.

Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta ise, amygdalin ve türevlerinin savunucularının, bu kimyasalların anti-kanser özelliğini ısrarla savunmalarına rağmen, spesifik bir tedavi ya da kanser tipi belirtemedikleridir. Sanki rastgele bir kanser türünde, bu maddenin son derece esnek bir biçimde vücuda alımı yeterli olacak gibi bir izlenim genellikle hâkimdir. Eğer internet arşivlerini incelerseniz, yukarıda bildirdiğimize paralel biçimde, bu maddelerin kanser konusundaki söz konusu etkileri üzerinde bile savunucuları arasında bir uzlaşının söz konusu olmadığını görebilirsiniz. Bulunulan koşullar ve günün ekonomik statüsü neyi gerektiriyorsa, bu maddelerin ona uygun türevleri üretilmiş ve çeşitli yollardan piyasaya sürülmüştür. Bu türevlere örnek olarak aşağıdakileri verebiliriz:




B17 Çalışmalarından Bazı Kesitler: 

·         Laetrile tedavisinin yarardan çok toksik niteliklerinden ötürü zarar getirdiği tespit edilmiştir. Bu zarar sadece basit bir mide bulantısıyla sınırlı kalmamakta, alım miktarına bağlı olarak kişiyi siyanür zehirlenmesine götürmektedir.

·         ABD ve Avrupa’da kullanımı yasaktır. ABD ve Avrupa’nın saygın bilim kuruluşları ve sağlık bakanlıkları, bu maddenin etken madde olarak kullanımını yasaklamıştır.

·         2006 yılında yapılan bir çalışmada, bu moleküllerin kanser tedavisinde etkili olmadığı bir kez daha gösterilmiştir.

·         1970li yıllardan bu yana Amerika’da ulusal düzeyde yapılan tüm NCI çalışmalarında, amygdalin ve laetrile türevleri başarısız olmuştur.

·         1981 yılında yapılan bir Mayo Clinic çalışmasında, kanser gelişimi görülen hastalara laetrile uygulanmış ve tedavi sonucunda kanser ilerlemesi durdurulamamıştır. Pek çok hasta ölmüş, laetrile kullananların çoğunda da zehirlenme belirtileri gözlenmiştir.

·         2011 yılında Cochrane Collaboration tarafından yapılan sistematik bir derlemede laetrile ve amygdalin kimyasallarının kanser tedavisine alternatif olması yönündeki klinik bilgilerin yetersiz olduğu kanısına varılmıştır. Bu moleküllerin özellikle oral alımla siyanür zehirlenmesine neden olabileceği konusunda ciddi kuşkular bulunmaktadır. Bu moleküllerin kullanımındaki kâr-zarar dengesi düşünüldüğünde, zarar yönü çok büyük bir şekilde ağır basmaktadır.

·         2014 yılında yapılan yeni bir derlemede bu bileşiklerin klinik olarak geçerli olması için yeterli derinlikte bir araştırma bilgisinin olmadığı belirtilmiştir.


Son Olarak Bazı Ekonomik, Psikolojik ve Sosyolojik Gerekçeler

Unutmayın ki, ilaç sanayisi hastalıklar üzerinden işliyor. Kanser, belki de ilaç sanayiinde kendine yer edinmek isteyen şarlatanların göz bebeği. Tedavisi bu denli meşakkatli olan bir hastalık grubunun ismi, alçakça kullanılabiliyor, nitekim bunun çarpıcı örneğini bu yazıda görmüş olduk. Kanserden şikâyetçi; fakat konu hakkında bilgisiz olan insanlarımız da hemen her türlü tedavi yöntemine, eleştiri ortaya koymaksızın meylediyorlar. Şüphesiz ki bunun gerçekleşmesinde hastalık karşısındaki çaresizliğimiz, bilgisizliğimiz ve sosyal çevremizden gelen baskı söz konusu. Sosyal medyada kolaylıkla yayılabilen asparagas haberler, bir anda geniş kitlelere ulaşıyor ve herkes tarafından bilir hâle geliyor. Doğal olarak insanlarda, herkesin paylaştığı, ilgi gösterdiği ve bildiği bir yöntemin yanlış olabileceği ihtimali hiç uyanmıyor. Bu tip haberlerin sosyal medya ve haber sitelerinde sadece birkaç saat içerisinde on binlerce insan tarafından beğenildiğini ve paylaşıldığını tecrübe edebilirsiniz. Tüm bunlar, durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Yanlış haberleri kasten yayan insanlara uygulanacak yaptırımlar salt ahlâki/etik parametrelerle sınırlı kalmamalı; bu kişiler hakkında hukukî süreçler hızlı bir şekilde yürütülmelidir.

Sonuç

Keşke olumlu bir sonuç elde edilseydi ve bu belaya en azından efektif bir tedavi yöntemi daha literatüre eklenseydi. Keşke mucize olarak adlandırılan bu moleküller, gerçekten de mucizevî olsaydı. Ne yazık ki değil. En azından şimdilik. Bu maddelerin kanser üzerinde olumlu etkisi olduğu yönündeki telkinler ve reklamlar maalesef bazı insanların cebine para olarak dönmektedir. En başta söylediğimiz gibi, bu durum, kanser gibi tedavisi çok zor bir hastalık üzerinden ve hastalığın tedavisindeki zorluklar ve karmaşıklıklardan yola çıkan insanların, bilgisiz ve çaresiz insanların olanaklarını sürdürme çabasından başka bir şey değildir. Bu vitamin ismiyle sunulan kimyasal, büyük bir şarlatanlık örneğidir ve klinik desteği olmaksızın insanlara çok çeşitli düzlemlerde ve tiplerde bir şifa, deva olarak sunulmaktadır. Modern bilime ve kanıta dayalı tıbbın dışındaki tedavi yöntemleri şarlatanlığa açıktır. Bu moleküller kanseri tedavi etmez ve doz aşımında zehirlenmelere, ölümlere gidebilecek sonuçlara götürür. Bu nedenle bu basit bir düzenbazlık değil, ölümüne bir sahtekârlıktır.

Bir Kitap Tavsiyesi: Bu konuya ve daha pek çok sahtekârlığa değinen bu kitabı edinebilirsiniz. Elektronik ortamdan temin etmek için benimle iletişime geçebilirsiniz.

“100 Chemical Myths: Misconceptions, Misunderstandings, Explanations”, (Lajos Kovács,Dezső Csupor,Gábor Lente,Tamás Gunda)


Hazırlayan: Necdet Ersöz (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi)

Kaynaklar ve İleri Okuma:

10.  100 Chemical Myths Misconceptions, Misunderstandings, Explanations, Lajos Kovács • Dezső Csupor Gábor Lente • Tamás Gunda, Springer Cham Heidelberg New York Dordrecht London, Switzerland 2014, sayfa 122-127





Yorumlar

  1. Teşekkür ederim Bilgi için Biraz uzun olmuş bazı terimleri çok anlayamadığım genel itibari ile çok bilgilendirici bir yazı Hiç değilse B 17 gördüğüm bu tarz yazılara çok fazla itibar etmemeye ben kendi adıma çalışıcam. Her bilgi değerlidir Çok saolun....

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. madem yalan o zaman sen söyle kemoterapi hariç yokmu başka çaresi???? nerden bilicez belki sen bizim illada kemoterapiler görüp para saymamızı istiyosundur?? cevap verirsen sevinirm ??

    YanıtlaSil
  4. Sayın C.T.
    Yazıyı ben yazmadım ama size birkaç cümle yazmak isterim. B17'nin faydalı olduğuna inanıyorsanız alıp kullanabilirsiniz. Kimse kafanıza silah dayayıp "B17 kullanamassın" demiyor. Faydasını görürseniz lütfen buraya yazın, biz de öğrenelim.

    Çok faydalı bir şey olsaydı, her kanser hastasını tedavi etmeye yarasaydı zaten yayılırdı. Ama yayılmamış.

    YanıtlaSil
  5. Benim annem tümör hastası ve tekrar ürüyor hiç bir dedavi görmüyor şu an bana bunun ilâç ını annemi nasıl hangi ilaç dedavi siyle iyileştireceğiniz ilaç varmı. Ve tıp her şey in ilaç ını bulmuş ama kanserin ilaç ı söylemiyorlar bildikleri halde bu nasıl insanlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Görüş, öneri, soru ve eleştirilerinizi lütfen bildiriniz. Yapıcı yorumlar değerlendirilecek; kişilik saldırıları ve üslûp hataları engellenecektir.

Diğer makalelerimizi kaçırmayın

“Ay’ın Yarılması Mucizesini NASA Kanıtladı” Yalanı

Süperfisyal Baş ve Boyun: Arter,Ven ve Sinirler

Toraks Duvarı Kasları ve Fasyaları