HÜCRESEL
MEMBRANLAR
TIBBÎ BİYOLOJİ VE GENETİK DERS NOTU
TIBBÎ BİYOLOJİ VE GENETİK DERS NOTU
Necdet
Ersöz
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hücre
membranı, iki katmanlı (bilayered), dinamik bir yapıdır. Plazma membranı ya da plazmalemma olarak da bilinir. 75-80 A° kalınlığındadır. Elektron mikroskobuyla görülebilir. Yaşamsal fizyolojik öneme sahip olup hücre içi ve hücre dışı çevre arasındaki
hattı meydana getirir. Hücre içi ve dış ortam arasında gerçekleşecek olan
moleküler düzeydeki etkileşim, membranın uygun niteliklerini gereksinir.
Membranın çeşitli dokularda spesifik oranlarda sahip olduğu lipid, protein ve karbonhidratlar,
membranın kendine özgü fonksiyonlarının oluşmasını sağlar.
Membran
Kompozisyonu ve Yapısı
Hücresel membranın
lipid porsiyonu, suda çözünen moleküller için fiziksel bir bariyer meydana
getirir. Membranın lipidden yoğun yapısı içerisinde fonksiyonel protein
yapıları kısmî olarak “yüzmektedir”. Bu strüktüre, literatürde sıvı-mozaik membran modeli ismi
verilir. Membran proteinleri, lipid katman içerine gömülmüştür ve hücre
içi-dışından kısmen çıkabilir ya da membranı tümüyle kat edebilir.
Karbonhidratlar ise, genellikle ekstrasellüler taraftan olmak üzere, lipid ve
protein moleküllerine bağlanarak hücrenin çeşitli işlevler için özgüllüğünü
sağlar. Membranın iki tabakalı (bilayered) yapısının keşfi, 1925 yılında Gorter ve Grendel'in ilk membran modeliyle literatürde yer almıştır.
Sıvı-mozaik zar modeli ve membranın genel
oryantasyonu. Model, hücreler için karakteristik olup komponentlerinin oranları
doku-spesifik olabilir.
Membranda yer alan
lipidlerin önemli bir kısmını fosfolipid
molekülleri oluşturur. Fosfolipidler, membranın iki katlı yapısını oluşturan
esas yapılardır. Fosfolipidlerin her birinde fosfat gruplarının bağlandığı polar
bir hidrofilik baş ve uzun yağ
asitlerinin bağlantığı hidrofobik bir
kuyruk bulunur. Fosfolipidler, bu nedenle amfifilik (amfipatik) nitelik taşır. Fosfolipidler, sucul ortamda spontane olarak zarsılaşma
eğilimindedir. Sudan kaçan kuyruk kısımları kendi taraflarına doğru (zarın içi)
çekilirken suyu sever tarafta olan baş kısımları suyla esas temas eden sınırı
oluşturur. Membranın iç kısmındaki çift bağ barındıran yağsı sıvı hat,
moleküllerin hareketine izin verir.
Membranlarda bol bulunan fosfolipidlere örnek olarak fosfatidilkolin, fosfatidiletanolamin, fosfatidilserin (negatif yüklü) ve sfingomyelin verilebilir. Fosfatidilinositol de az miktarda bulunur ve hücre sinyalizasyonunda rol oynar. Bunlardan fosfatidilserin ve fosfatidiletanolamin sadece membran iç yaprağında, fosfatidilkolin ve sfingomyelin sadece dış yaprakta bulunur. Buna lipid asimetrisi adı verilir ve bu durum membranın fonksiyonu için önem arz eder.
Membranlarda bol bulunan fosfolipidlere örnek olarak fosfatidilkolin, fosfatidiletanolamin, fosfatidilserin (negatif yüklü) ve sfingomyelin verilebilir. Fosfatidilinositol de az miktarda bulunur ve hücre sinyalizasyonunda rol oynar. Bunlardan fosfatidilserin ve fosfatidiletanolamin sadece membran iç yaprağında, fosfatidilkolin ve sfingomyelin sadece dış yaprakta bulunur. Buna lipid asimetrisi adı verilir ve bu durum membranın fonksiyonu için önem arz eder.
İki katmanlı membranın modelinin esas komponenti olarak fosfolipid yapısı.
Tüm biyolojik
membranlar yapısal olarak benzer bir organizasyona sahiptir. Fakat membranların
içeriği, bulundukları dokunun işlevine göre farklı oranlarda komponentlere
(lipid, protein, karbonhidrat…) sahip olabilir. Hayvansal orijinli membranlarda
ayrıca, kolesterol adı verilen bir
molekül bulunur. Kolesterol, diğer birçok faktörler birlikte membran
stabilitesinin değiştirilmesinde rol oynar. Membranın akıcılığı etkiler ve geçirgenliğini azaltır; bununla birlikte mekanik dayanıklılığını ve esnekliğini artırır. Bakteri plazma membranlarında kolesterol yoktur. Membran akıcılığı ve stabilitesi,
ayrıca sıcaklık gibi diğer fiziksel etkenlerle de değişir. Diğer lipidler bu buna dâhil olabilir. Fosfolipidler gibi kolesterol de amfipatik nitelik taşır. Membranlarda lipid/protein oranı değişkendir. Hayvansal organizmalarda yağca en zengin membran myelin membran olup yaklaşık %82 lipid, %18 protein barındırır. Myelinli sinirlerin kılıfını oluşturur. Proteince zengin olan mitokondri iç zarında ise %25 lipid, %75 protein bulunur.
Tüm biyolojik
membranlar, protein tipleri barındırır. Bulunan spesifik proteinlerin
fosfolipidlere oranı, membran fonksiyonu açısından önemli veriler sağlar.
Fosfolipidlere benzer olarak membran proteinleri de hidrofilik ve hidrofobik
bölgeler barındırabilir. Ayrıca, membran proteinleri, içinde bulundukları lipid
yapıyla fiziksel bağlar yapar. Bu bağlar geçici olup proteinin fonksiyonuna
göre membran üzerinde lateral ya da rotasyonel hareket yapmasına imkân tanır. Bazı membran proteinleri yalnızca bazı fosfolipidlerin işlerliğinde fonksiyonel bir yapı kazanabilir. Bazı enzimler (proteinler) de membranın iç kısmında bulunan birtakım lipidlere bağlanarak işlevsel olur. Örneğin protein kinaz C (PKC) fosfatidilserinin yoğun bulunduğu iç yüzeye bağlanır ve o şekilde aktive olabilir.
Membran proteinlerinin yapısal ve lokasyonel tipleri. Figürde integral, transmembran ve periferik proteinlere örnekler görülmektedir.
Membranda bulunan integral (intrinsik) membran proteinleri,
hidrofobik bölgeler barındıran aminoasitlere sahiptir. Bu proteinlerin hidrofob
bölgeleri, membrain içindeki yağsı bölgeye penetre olur. Transmembran proteinler, membranı dıştan ve içten yüze sahip olacak
şekilde kat eder. Periferik (ekstrinsik) membran
proteinleri ise genel olarak hidrofobik bölge barındırmayıp ekstrasellüler
bölgede, membran içine gömülmeden membranla ilişkili fonksiyonları yürüten
proteinlerdir. Yüzeyde bulunan başka proteinlere tutunabilirler (protein-lipid membran etkileşimi yerine protein-protein etkileşimi). Proteinlerin membran içine gömülü yuvarlağımsı tanecikler olduğunun keşfedilmesi 1961 yılında Steere ve Moor'un çalışmalarıyla ve membran proteinlerinin hareketli olduğu da Frey ve Edidin'in 1970'teki çalışmalarıyla mümkün olmuştur.
Membran proteinleri, bahsettiğimiz üzere oldukça geniş bir yelpazede işlevlere sahiptir. Örneğin bu proteinler sitoiskelet (hücre iskeleti) için tutunma bölgeleri oluşturabilir (katenin), hücrelerin birbirleriyle tutunmasını sağlayabilir (cadherin), membrana bağlı enzimler enzimatik süreçleri idame ettirebilir, hücre immünitesinde ve antijenik özelliklerine etkili olabilir (MHC proteinleri). İnsanda yüzey antijenlerine örnek olarak major histokompatibite kompleks (MHC) ve human leukocyte antigen (HLA) verilebilir. MHC proteinleri sınıf I, sınıf II... şeklinde ayrılmıştır. Sınıf I proteinler nükleusu bulunan tüm hücrelerin yüzeyinde bulunurken sınıf II proteinler B lenfosit ve makrofaj yüzeyinde yer alır. MHC proteinlerinin sabit bölgeleri tüm bireylerde aynı iken değişken bölgelerde bireysel arasında farklılıklar bulunur. Dolayısıyla tüm bireylerin MHC molekülleri, tek yumurta ikizleri hâriç bireye-özgüdür. MHC molekülleri, bu nitelikleri dolayısıyla oldukça polimorfik moleküllerdir. MHC moleküllerinin bu bireysel farklılıkları, doku transplantasyonunda sorun çıkarır. Bu nedenle MHC antijenlerine "transplantasyon antijenleri" adı verilir.
Membran proteinlerini incelemek için yakın dönemde birtakım çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Buna örnek olarak "dondurup-kırma" metodunu verebiliriz. Bu metotta membranın hareketli doğası, stabil ve statik hâle getirilerek membran komponentlerinin incelenmesi sağlanır.
Membran proteinleri, bahsettiğimiz üzere oldukça geniş bir yelpazede işlevlere sahiptir. Örneğin bu proteinler sitoiskelet (hücre iskeleti) için tutunma bölgeleri oluşturabilir (katenin), hücrelerin birbirleriyle tutunmasını sağlayabilir (cadherin), membrana bağlı enzimler enzimatik süreçleri idame ettirebilir, hücre immünitesinde ve antijenik özelliklerine etkili olabilir (MHC proteinleri). İnsanda yüzey antijenlerine örnek olarak major histokompatibite kompleks (MHC) ve human leukocyte antigen (HLA) verilebilir. MHC proteinleri sınıf I, sınıf II... şeklinde ayrılmıştır. Sınıf I proteinler nükleusu bulunan tüm hücrelerin yüzeyinde bulunurken sınıf II proteinler B lenfosit ve makrofaj yüzeyinde yer alır. MHC proteinlerinin sabit bölgeleri tüm bireylerde aynı iken değişken bölgelerde bireysel arasında farklılıklar bulunur. Dolayısıyla tüm bireylerin MHC molekülleri, tek yumurta ikizleri hâriç bireye-özgüdür. MHC molekülleri, bu nitelikleri dolayısıyla oldukça polimorfik moleküllerdir. MHC moleküllerinin bu bireysel farklılıkları, doku transplantasyonunda sorun çıkarır. Bu nedenle MHC antijenlerine "transplantasyon antijenleri" adı verilir.
Membran proteinlerini incelemek için yakın dönemde birtakım çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Buna örnek olarak "dondurup-kırma" metodunu verebiliriz. Bu metotta membranın hareketli doğası, stabil ve statik hâle getirilerek membran komponentlerinin incelenmesi sağlanır.
Bilhassa insan gibi kompleks
multisellüler organizmalarda hücreler tümüyle birbirinden bağımsız ve çevrelerinden
kopuk bir yaşam seyri göstermezler. Hücreler, çoğunlukla birbirleriyle çeşitli
sinyal yolakları ve moleküller vasıtasıyla iletişim hâlinde kalır. Bu
iletişimin sağlandığı geçit, membrandır. Meselâ iki hücre birleşip tek bir
hücre hâline gelebilir. Bu durumda iki hücreye ait membranlar da tek hücrenin
sahip olduğu membran yapısı hâline bürünür ve iki hücrenin membran
komponentleri, yeni hücrenin gereksinimlerine ve işlevine göre membranda
distribüsyona uğrar. Bunun gibi yeni membran oluşumlarında ya da membran
yapılanmalarında bazı durumlarda proteinlerin sınırsız hareketi söz konusu
olmayabilir. Bu durumda membran üzerinde özelleşmiş protein yapılanmalarına
rastlanır.
Hücrelerin pek çoğu,
ekstrasellüler tarafa bakacak şekilde membranlarında karbonhidrat bağlanmış
moleküller içerir. Membran karbonhidratları genellikle bağımsız olarak yer
almayıp lipid veya protein yapılarına kovalent bağlı olarak bulunur. Bu durumda
oluşan moleküller glikolipid ve glikoprotein olarak adlandırılır. Dolayısıyla
bu yapılar, membranda geçici fiziksel bağlanmalar yerine, membranın kendi
karakteristiğini oluşturacak önemli kimyasal bağlar taşımaktadır. Glikoprotein ve glikolipidler, glikokaliks adı verilen hücre mantosunu meydana getirir. Glikolipidler amfipatik nitelik taşır.
Membran karbonhidratları, membranda %2-10 arası oranlarda bulunabilir. Bunlar hücrelerarası temas, adezyon ve doku bütünlüğünü sağlama gibi işlevere sahip olup bağırsak epiteli gibi özel dokularda sindirim enzimleri ve safra tuzu etkisine karşı protektif nitelik kazanabilir. Hücre etkileşimi, tanınması, reseptör etkileşimi, virüs-bakteri tutunmasında rol oynar. Kan grubu antijenlerinin (A, B, O) yapısına katılır.
Glikolipidler, membranın dış yüzünde yer alır ve tüm membran proteinlerinin yaklaşık %5'ini yapar. Hayvansal orijinli tüm membranlarda ve bazı iç membranlarda bulunur. Özellikle bazı dokularda (sinir, beyin) oldukça fazlalaşmıştır. Glikolipidlere örnek olarak galaktoserebrosit (myelinde %40) ve gangliosit verilebilir. Gangliositler en kompleks glikolipidlerdir. Bir veya daha fazla sialik asit içerirler. Bunlar membrana negatif yük (-) kazandırır. Gangliositler sinir hücrelerinde tüm lipidlerin %5-10'unu oluşturur. Yaklaşık 40 farklı tipte gangliosit belirlenmiştir.
Glikolipid metabolizması bozukluğuna bir örnek olarak Tay-Sachs hastalığı verilebilir. Bu hastalıkta GM2 dönüşümü yapılamaz ve akümülasyon olur. Sonuçta beyin ve sinir bozukluğu, zekâ geriliği ve erken ölümle karşılaşılır.
Glikolipid ve glikoproteinler hücre içine alınan bazı maddeler için bağlanma bölgeleri oluşturur. Örneğin bazı peptit hormonlar, kolara ve tetanus toksinleri, virüsler, bakteriler bu şekilde bağlanır. Gangliosit GM1, kolera toksini için reseptördür. Bu toksin bu reseptöre bağlanarak hastalık yapar. Reseptör aktivitesi intrasellüler bölgede cAMP artışı, Na+ ve H2O atılımı meydana getirir. CD4 de T lenfosit yüzey glikoproteinidir. HIV (AIDS virüsü) için bağlanma bölgesidir. Kanser hücrelerinde de plazma membran karbonhidratlarında değişiklikler görülür. Ayrıca embriyonik gelişimde bu yapılarda programlanmış değişiklikler izlenir.
Kan Grubu Antijenleri ve Membran İlişkisi
Kan grubu antijenlerinde ön plana çıkan moleküller glikoproteinler ve glikolipidlerdir. Karbonhidrat grubu, antijenik belirleyicidir. A grubu bireyle B grubu birey arasında karbonhidrat organizasyonu farklıdır. Farklı gruptan bireylerin kanlarının birbirlerine enjekte edilmesi, immün cevap meydana getirir. Donör ve alıcı aynı gruptan ise immün yanıt beklenmez. Tüm bireylerde 0 antijenini sentezleyen enzimler vardır. 0 antijeni fukoz, galaktoz, N-asetilglukozamin ve glikoz zincirlerinden oluşur. A grubu, 0 grubuna ek olarak N-asetilgalaktozamin, B grubu ek olarak daha fazla galaktoz barındırır. AB grubu bunların tümüne sahiptir.
Membran karbonhidratları, membranda %2-10 arası oranlarda bulunabilir. Bunlar hücrelerarası temas, adezyon ve doku bütünlüğünü sağlama gibi işlevere sahip olup bağırsak epiteli gibi özel dokularda sindirim enzimleri ve safra tuzu etkisine karşı protektif nitelik kazanabilir. Hücre etkileşimi, tanınması, reseptör etkileşimi, virüs-bakteri tutunmasında rol oynar. Kan grubu antijenlerinin (A, B, O) yapısına katılır.
Glikolipidler, membranın dış yüzünde yer alır ve tüm membran proteinlerinin yaklaşık %5'ini yapar. Hayvansal orijinli tüm membranlarda ve bazı iç membranlarda bulunur. Özellikle bazı dokularda (sinir, beyin) oldukça fazlalaşmıştır. Glikolipidlere örnek olarak galaktoserebrosit (myelinde %40) ve gangliosit verilebilir. Gangliositler en kompleks glikolipidlerdir. Bir veya daha fazla sialik asit içerirler. Bunlar membrana negatif yük (-) kazandırır. Gangliositler sinir hücrelerinde tüm lipidlerin %5-10'unu oluşturur. Yaklaşık 40 farklı tipte gangliosit belirlenmiştir.
Glikolipid metabolizması bozukluğuna bir örnek olarak Tay-Sachs hastalığı verilebilir. Bu hastalıkta GM2 dönüşümü yapılamaz ve akümülasyon olur. Sonuçta beyin ve sinir bozukluğu, zekâ geriliği ve erken ölümle karşılaşılır.
Glikolipid ve glikoproteinler hücre içine alınan bazı maddeler için bağlanma bölgeleri oluşturur. Örneğin bazı peptit hormonlar, kolara ve tetanus toksinleri, virüsler, bakteriler bu şekilde bağlanır. Gangliosit GM1, kolera toksini için reseptördür. Bu toksin bu reseptöre bağlanarak hastalık yapar. Reseptör aktivitesi intrasellüler bölgede cAMP artışı, Na+ ve H2O atılımı meydana getirir. CD4 de T lenfosit yüzey glikoproteinidir. HIV (AIDS virüsü) için bağlanma bölgesidir. Kanser hücrelerinde de plazma membran karbonhidratlarında değişiklikler görülür. Ayrıca embriyonik gelişimde bu yapılarda programlanmış değişiklikler izlenir.
Kan Grubu Antijenleri ve Membran İlişkisi
Kan grubu antijenlerinde ön plana çıkan moleküller glikoproteinler ve glikolipidlerdir. Karbonhidrat grubu, antijenik belirleyicidir. A grubu bireyle B grubu birey arasında karbonhidrat organizasyonu farklıdır. Farklı gruptan bireylerin kanlarının birbirlerine enjekte edilmesi, immün cevap meydana getirir. Donör ve alıcı aynı gruptan ise immün yanıt beklenmez. Tüm bireylerde 0 antijenini sentezleyen enzimler vardır. 0 antijeni fukoz, galaktoz, N-asetilglukozamin ve glikoz zincirlerinden oluşur. A grubu, 0 grubuna ek olarak N-asetilgalaktozamin, B grubu ek olarak daha fazla galaktoz barındırır. AB grubu bunların tümüne sahiptir.
Hücre
Tanınması ve Adezyonu
Hücre tanınması ve
adezyonu, membran vasıtasıyla gerçekleşir. Membran üzerinde yer alan spesifik
protein ve glikoprotein yapıları,
hücrelerin agregasyonu ve birbirini tanımasında anahtar rol oynar. Hücreler,
birbirini tanıyıp birbirine bağlanacaklarında genellikle iki tip bağlanma
mümkündür. Bunlar homotipik ve heterotipik bağlanmadır. Homotipik
bağlanmada bağlanacak olan hücrelerin membranları aynı tip yüzey reseptörlere
(proteinlere) sahiptir ve bunların arasındaki etkileşim, hücreleri bağlar.
Heterotipik bağlanmada birbirinden farklı komplementer proteinler rol oynar.
Heterotipik bağlanma, daha çok anahtar-kilit uyumuna sahip gibi gözükmektedir.
Bununla birlikte,
hücrelerarası gerçekleşen özel bağlantılar da hücrelerin bağımsız birer hücre
olmak yerine dokulaşma göstererek benzer fonksiyonu daha efektif olarak yürütmelerine
olanak sağlar. Bunlara örnek olarak sıkı
bağlantılar, desmozomlar ve neksuslar (macula communicans) verilebilir.
Hücrelerarası özel bağlantılar.
Sıkı
bağlantılar (tight junctions), komşu hücrelerin
arasında yer alan ve madde geçişişine izin vermeyen özel bağlantılardır. İyon
ve moleküllerin hücreler arasında geçişini engelleyip bunları difüzyon veya
aktif transport ile selektif geçiciliğe zorlar. Bulunduğu bölgede integral
proteinlerin serbest hareketini kısıtlayarak hücrelerin apikal ve bazolateral
yüzlerinde endositoz ve ekzositoz gibi protein ilişkili fonksiyonların
devamlılığını sağlar. Aksi takdirde bunlardan sorumlu olan proteinlerin,
hücrelerin endositoz ve ekzositoz gerektiren yüzlerinde gereken oranlarda
bulunması zorlaşacaktır. Bu işlevleri gerçekleştirebilen hücrelerin genellikle
apikal yüzlerinde endositoz, bazolateral yüzlerinde ise ekzositoz daha çok
izlenir.
Desmozomlar,
iki komşu hücreyi bir arada tutan, özel adezyon molekülleri (kaderinler),
sitoplazmik plaklar ve ara filamanlardan oluşan özel bağlantılardır. Güçlü
adezyon meydana getirir ve dokuya mekanik direnç katar. Özellikle epidermis ve
myokard gibi mekanik etkiye maruz kalan dokularda yoğun olarak bulunur.
Neksuslar
(gap junction, macula communicans), hücrelerarası
iletişimde özelleşmiş bağlantılar olup konnekson
adı verilen proteinler kanallarınca meydana getirilir. Konnekson kanalları, konneksin adı verilen proteinler içerir.
Biyolojik
membranlar, seçici geçirgen özelliğe sahiptir. Membranın,
doğası gereği birtakım molekülleri diğerlerine göre daha kolay geçirir. Küçük hidrofobik gazlar (O2,
N2, CO2), küçük nötr maddeler, su, etanol, gliserol, üre difüzyon olur. Bazı
substanslar fosfolipid tabakadan basit
difüzyon ile geçebilirken bazıları, zardan geçebilmek üzere proteinlere
ihtiyaç duyar. Yoğun konsantrasyondan az konsantrasyona doğru gerçekleşen bu
süreç, bir çeşit difüzyondur; ancak proteinler yardımıyla gerçekleştiğinden, kolaylaştırılmış difüzyon ismini alır.
Difüzyon geçişlerinde ATP enerjisi kullanılmaz. Difüzyon, konsantrasyonlar
eşitlenene dek tek yönlü olarak devam eder. Kanal proteinleri, polar aminoasitler
içeren integral membran proteinleridir. Membranda ayrıca iyon kanalları adı
verilen, bir iyona özgü, duruma göre kapalı ve açık olabilen “kapı” proteinler
yer alır. İyon kanallarının spesifitesi iyon-kanal arasındaki ilişkiye
bağlıdır.
Basit difüzyon örneği
Difüzyon hızı birtakım
parametrelere bağlıdır. Bunlara örnek olarak sıcaklık, molekül büyüklüğü, molekülün
elektriksel nitelikleri ve konsantrasyon gradienti verilebilir. Sıcaklık, genel
olarak difüzyon hızını artırır. Küçük moleküller, benzer nitelikteki büyük
moleküllere göre daha hızlı difüzyona uğrama eğilimindedir. Lipidlerde çözünen
moleküller, suda çözünenlere göre genellikle daha hızlı difüze olur. Buna
istisna, suyun kendisidir. Su, membrandan küçük bir molekül olması sebebiyle
hızlı geçer. Polar ve elektriksel olarak yüklü moleküller, nötr ve apolar
moleküllere göre daha membrandan daha kolay geçer.
Osmoz,
membran boyunca suyun difüzyonuna verilen özel isimdir. Osmoz, tümüyle pasif bir
süreçtir ve difüzyon özellikleri gösterir. Su, genellikle çözünen madde
yoğunluğunun az olduğu bölgeden çok olduğu bölgeye doğru geçer.
Solüsyonlar,
bulundurdukları çözünen maddenin göreli derişimlerine göre izotonik, hipertonik
ve hipotonik olarak adlandırılır. Bu adlandırmalar doğrudan bir miktar
belirtmeyip birden fazla solüsyonun birbirine göre niteliklerini ifade eder. İzotonik solüsyonlar, birbirine eşit
çözünen konsantrasyonuna sahip solüsyonlardır. Hipertonik solüsyon, karşılaştırılan solüsyona göre daha yoğun
çözünen içerir. Hipotonik solüsyon
da karşılaştırılan solüsyona göre daha az yoğun (seyrek) çözünen içerir.
Solüsyonlar. Hipertonik solüsyona eklenen hayvan
hücreleri su kaybederek büzüşür. Hipotonik solüsyona eklenen hayvan hücreleri (figürde
eritrositler) su alarak şişer. Artan su miktarını karşılayamayan hücre, bir
müddet sonra patlar.
Aktif
transport, genellikle difüzyon gradientine karşı olarak ve
enerji kullanılarak gerçekleştirilen taşıma tipidir. İyonlar ya da moleküller
konsantrasyon gradientine karşı olarak proteinler ve enzimler yardımıyla geçer.
Burada ATP, aktif transportu gerçekleştirebilmek üzere doğrudan veya dolaylı
olarak kullanılır. Eğer aktif transport prosesinde ATP “pompalama işlemi” için
doğrudan kullanılıyorsa bu sürece primer
aktif transport ismi verilir. ATP’nin dolaylı olarak kullanıldığı sürece sekonder aktif transport denir.
Endositoz
ve Ekzositoz
Endositoz,
makromoleküllerin, büyük partiküllerin ve bazı şartlarda hücrelerin, hücre
içine alınmasıdır. Üç tip endositoz tanımlanmıştır: fagositoz, pinositoz, reseptör-aracılı endositoz. Endositoz
tiplerinde plazma membranı, hücre içinde doğru invajinasyonlar gösterir ve içe
alınacak olan partiküller bu kısımda biriktirilir. Fagositozda, büyük veziküller oluşur. Unisellüler protistalarda
yaygındır. İnsanda da lökositlerde ve diğer birtakım hücrelerde aynı fonksiyona
rastlanır. Pinositozda da vezikül
formasyonu söz konusu olmakla birlikte veziküller fagositozda oluşanlara göre
nispeten küçüktür. Reseptör-aracılı endositozda
oldukça spesifik moleküller rol oynamaktadır. Reseptör proteinleri çukur
bölgelerde yer alır ve burada clathrin molekülleri bulunur. Bu bölge,
endositozun oldukça spesifik moleküller için gerçekleşmesini mümkün kılar.
Endositoz
Ekzositozda,
intrasellüler ortamda veziküller hâlinde paketlenmiş materyallerin hücre dışına
gönderilmesi söz konusudur. Veziküller, sitoplazmada hareket ederek plazma
membranına ulaşır, membranda birleşir ve içeriğini (enzim, hormon, atıklar, diğer moleküller…) ekstrasellüler ortama
bırakır. Endositoz sürecinin tersi
şeklinde düşünülebilir. Hem endositoz hem ekzositoz durumunda hücrede enerji
harcanması söz konusudur.
Transsitoz
(sitopempis) durumunda materyallerin hücrenin bir
tarafından giriş yapıp diğer tarafından çıkış yapması görülür. Genellikle bir
hat şeklinde dokulaşmış hücrelerde görülen bu özellik, hattın iki tarafında
ilgili maddeler bakımından dengeyi korumak üzere kullanılabilir. Örneğin,
epitel hücreleri transsitozu immün defans, besin absorpsiyonu ve plazma
membranı biyogenezi için kullanmaktadır. Endokrin sistem ilişkili hücrelerde de
transsitoza rastlanır.
Membranların,
saydığımız özellikleri dışında başka fizyolojik öneme sahip işlevleri de
bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak sinyalizasyon, enerji transformasyonu
(özellikle mitokondri zarında ATP üretimi, kloroplastta tilakoid membranda
fotosentez sürecinde enerji dönüşümü), pek çok kimyasal reaksiyon verilebilir. Hücresel
membranlar, bahsettiğimiz üzere stabil olmayıp son derece dinamiktir. Pek çok
hücresel reaksiyonda rol oynar. Membranların boyutu, bir hücrenin yaşam
seyrinde küçülüp büyüyebilir.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilÇALINMIŞ YILLAR! Yavuz Selim DEMİRAĞ "Her haliyle "organize çete" olduğu kanıtlandığı halde Askeri Sınavlar, KPSS ÖYS, TUS, ALS buz dağının görünen kısmı. Bu ülkede son 13-14 yıl yapılan tüm sınavların yok hükmündedir.
YanıtlaSil"Soruşturuluyormuş" gibi yapıldığına en başından beri inanmadığımı defalarca yazdım. Alın size son bomba! Tıpta Uzmanlık Sınavları. Hırsızlık çetesine yıllarca göz yumdular. Tıp camiası farklıdır. TUS'u mercek altına alanlar neredeyse 50 yıldır hangi fakültenin öğrencilerinin hangi derecelere girdiğini iyi bilir. O halde başta 2014 TUS'unu inceleyin. Son yıllardaki TUS'u mercek altına alın. Hangi üniversitelerin birden bire öne çıktığını belki anlarsınız. Bu yazdıklarımın adına "suç duyurusu" mu denir yoksa "durum tespiti" mi bilmem. Titiz bir çalışma ile bütün bu sınav hırsızlıklarının faillerini tek tek tespit ederek, yargıya teslim edilmelidir.
BİR TUS FORUMUNDAKİ YORUM:
ÖSYM TUS DAVALARI HİÇ BİTMEYECEK!!!!. Her TUS sınavı öncesi ve sonrası süreçlerde:
1-ÖSYM’nin 16.09.2014 tarihli Basın Duyurusunda “bir hazırlık dersanesinin forumlardaki organizasyonundan bahsedilmekte, sınava girmediği halde mağduruz diye gazetelere verilen ilandan bahsetmekte ve başkasının yerine sınava girdiği tespit edilen malum dershane sahibi olarak tanınan kişi” diye bahsettiği organize yapı, dersane ve kişiler?
2-Sürekli yanlış TUS sorusu, iptal, soru açıklamama türü mahkemede %100 kaybedeceği kesin davalık durum oluşturarak her sınav sonrası kaosa neden olan ve devlet kurumu?
4-Her sınav sonrası hatalı sorular üzerinden hakkımızı arayan tus forum sitesi, dersane ve avukatlar?
6-Her sınav sonrası hatalı sorular üzerinden ÖSYM ‘ye dava açılmasını tek gündem yapan dersane ve tus forum sitesi?
7-ÖSYM’ye dava için dersane ve tus forum sitesi tarafından yönlendirildiğimiz avukat?
8-Biyologların TUS’a girebilmesi davasında yönlendirildiğimiz avukat?
9-Biyologların TUS’a girebilmesi davasında davacıların tüm dava masraflarını karşılayacağını açıklayan ve karşılayan TUS/DUS dersanesi?
10-Hürriyet-Milliyet-Akit vs gazetelerine verilen sayın cumhurbaşkanım mağduruz diye ÖSYM gazete ilanlarını fonlayan dersane?
11- Bu ilanlarda tüm doktorlar adına ilan veren doktor olmayan dersane çalışanı?
12-15 dakikada bir mahkemeyi aramak için “TUS TELEFON TİMİ” kuran Tus forumu?
13-Mahkemeye baskı için “ORGANİZE OLUP MAHKEME BAŞKANINA GİTME“etkinliği yapan Tus forumu?
14-Bilirkişilere baskı yapmak için “BİLİRKİŞİ İLE GÖRÜŞME GURUBU” oluşturan Tus forumu?
15-ÖSYM Hukuk Müşavirliğine baskı için” TUS ÖSYM HUKUK TİMİ” oluşturan Tus forumu?
16-Bahse konu Tus forum sitesini yüksek rakamlarla fonlayan dersane?
17-ÖSYM Başkanının avukatı?
18-Dersane sahibinin avukatları?
19-ÖSYM davalarında tus forumlarından yönlendirildiğimiz avukatlar?
20-ÖSYM Başkanının avukatı, ÖSYM davalarının avukatları yakınlığı?
21-ÖSYM Başkanının avukatı ile ÖSYM şüphelilerinin avukatı aynı mı?
22-ÖSYM-YÖK yetkilileri ile yakın hemşehrililik irtibatı olan dersane sahibi?
23-Hukuk bürosunda çalışan avukatlar ile ÖSYM ve YÖK üyeleri arasında ticari ortaklık bağlantısı?
24-ÖSYM’nin Basın Duyurusunda “bir hazırlık dersanesinin forumlardaki organizasyonundan bahsedilmekte ve başkasının yerine sınava girdiği tespit edilen malum dershane sahibi olarak tanınan kişi” diye bahsettiği organize yapı ile çok yakın irtibatlı ÖSYM-YÖK üyeleri?
25-ÖSYM karşıtı faaliyetleri organize eden ve başkasının yerine sınava giren dersane sahiplerinin davetine icabet eden ÖSYM-YÖK üyeleri?
26-Hukuk bürosunda çalışan avukatlar ile dersane sahipleri arasında ticari ortaklık bağlantısı?
27-Hukuk bürosunda çalışan avukatlar, ÖSYM ve YÖK üyeleri ve dersane sahipleri arasında ticari ortaklık bağlantısı?
28-Dersane sahibiyle ortaklık bağlantısı olan ÖSYM ve YÖK üyeleri?
29-Hukuk bürosunda çalışan avukatlar ile ÖSYM ve YÖK üyeleri arasında kankalık bağlantısı?
31-ÖSYM’nin bahsettiği “herkesi ÖSYM karşıtı faaliyete sevk eden menfaat grupları” ile yakın irtibatlı ÖSYM-YÖK üyeleri ve
Bunların her davetine icabet eden ÖSYM-YÖK üyeleri?