Not: Bu makale ilk olarak http://evrimseltip.org/2015/07/25/transgender-ve-transseksuelligin-evrimi-kokeni-ve-tibbi-durumu/ adresinde yayımlanmış ve Evrimsel Tıp Hareketi için hazırlanmış olup bu organizasyona aittir.
Transgender ve Transseksüelliğin Evrimi, Kökeni ve Tıbbî Durumu
Transgender ve Transseksüelliğin Evrimi, Kökeni ve Tıbbî Durumu
Yazarlar: Necdet Ersöz (Evrimsel Tıp Ekibi)
Düzenleme: Necdet Ersöz (Evrimsel Tıp Ekibi)
Özet: Bu yazıda, transgender ve transseksüel kavramlarının ne anlama geldiği, kavramların farklılığı, benzerlikleri, var olan tartışmalar ve bu eğilimlere sahip bireylerin davranışlarının insanlığın evrimindeki konumu, kökeni, doğadaki örnekleri ve bu eğilimlerin tıbbî durumu (hastalık olup olmama) açıklanacaktır. Bu incelemede transgender ve transseksüelliğin hukukî boyutlarına, tarihine, terimlerin etimolojik kökenine, cinsiyet değiştirmenin tıbbi süreçlerine, transfobiye ve konunun geniş sosyolojik detaylarına girilmeyecektir. Trangender ve transseksüel kavramları birçok noktada uyuşmakla birlikte, biyolojik cinsiyet (sex) ve biyolojik olmayan cinsiyet (gender) tanımlarının farklılığı nedeniyle ayrılmaktadır. Transgender kavramının, transseksüel tanımının yetersiz kaldığı noktaların eleştirilmesi neticesinde, cinsel kimlik uyumsuzluğu yaşayan bireyler için kullanılan bir çatı kavram olduğu söylenebilir. Sanıldığının aksine, transgender bireyler, sahip oldukları cinsel yönelimlerden bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Transseksüel ve transgender tanımlarında bireylerin cinsel yönelimi geçmemekte, dolayısıyla bu bireyler aynı zamanda, homoseksüelite, heteroseksüelite, biseksüelite ve aseksüeliteye sahip olabilmektedir. Cinsel yönelimlerde bireyler, biyolojik cinsiyetlerini benimsemiş durumda iken trans bireyler cinsel kimlik problemi yaşarlar. Ancak bu durum, transseksüel ve transgender bireylerin cinsel arzu duymadıkları anlamına gelmez. Transseksüellik ve transgenderin birer hastalık olup olmadığı konusu birçok bilimsel çevrede tartışılmış ve tartışılmaya devam etmektedir. Bazı hastalık değerlendirme ölçütlerine göre transseksüellik bir cinsel kimlik bozukluğu iken, son yıllarda bu bireylerin mental hastalığa sahip olduğu fikri terk edilmeye başlanmıştır. Transseksüel, transgender ve diğer bireylerin beyinleri ve genleri üzerine yapılan çalışmalar, bu bireyler arasında birtakım nöroanatomik, genetik, fizyolojik ve biyokimyasal farklılıkların olduğunu ortaya çıkarmıştır. Transseksüelliğin hem çevre şartlarından etkilendiği hem de genetik temelinin olduğu söylenmektedir. Freud’un psikanalitik kuramına göre ise, trans bireylerin ödipal dönemlerinde yaşadıkları özdeşim problemleri ve kastrasyon kompleksi gibi bası problemleri aşamamaları, trans eğilimleri yaratabilmektedir. Transseksüel ve transgender bireylerin evrimsel açıdan geçmişi incelendiğinde, sosyal çevre bakımından birtakım evrimsel avantajların olduğu görülmektedir. Evrimsel psikoloji ışığında transseksüelliğin değerlendirilmesi ise oldukça tartışmalıdır. Doğada transseksüel hayvanların bulunduğuna dair kesin bir literatür olmamasına rağmen, bazı hayvan türlerinin farklı cinsiyetlerin davranışlarını ve niteliklerini bir arada taşıdığı bilinmektedir.
İçerik
Transgender ve Transseksüel Nedir?
Transgender ve transseksüel kavramları üzerinde geçtiğimiz yıllarda tıp, psikoloji ve sosyoloji çevrelerinde tartışmalar dönmüştür. Bu tartışmaların temelinde İngilizce sex ve gender sözcüklerinin ifade ettiği anlamlarının farklılığı ve cinsel kimlik tanımlamalarında ortaya çıkan sorunlar yatmaktadır. İngilizcede sex ve gender sözcükleri, çoğu kez günlük yaşamda birbirinin yerine kullanılmaktadır. Fakat hem dilbilimciler hem de cinsiyet ve kimlik üzerine çalışan bilim insanları, bu iki terimin birbirinden ayrılması taraftarıdırlar. Bu nedenle bu kavramların ayrımını iyi yapabilmek adına ilk olarak sex ve gender terimlerine göz atmalıyız.
Biyolojik Cinsiyet (Sex)
Sex kavramının en doğru tanımı, bireyin biyolojik nitelikleriyle yapılmalıdır. Bireyin doğuştan getirdiği eşeysel özellikler, üreme yönelimi, fizyolojik nitelikleri gibi, doğal olarak kazandığı cinsel özelliklerine biyolojik cinsiyet (sex) denir. Sağlıklı doğan her bireyin böyle bir biyolojik cinsiyeti olmak durumundadır. İnsan türü de doğada olduğu gibi erkek ve dişi biyolojik cinsiyetleriyle dünyaya gelmektedir. Buna göre erkek bireylerin erkek üreme organları, dişi bireyin de dişi üreme organları ve bu cinsiyetlere uygun hormonlar, bireylerde mevcuttur. Biyolojik cinsiyet farklılıklarına örnek olarak dişilerin vajina sahip olup erkeklerin olmaması, erkeklerin gelişmiş bir penise sahip olup dişilerin olmaması, erkek ve dişi ergenliğinin farklı seyretmesi, dişilerin yavrularını emzirip erkeklerin emzirmemesi, dişi ve erkeklerin ses tonlarının farklı olması, dişilerin hamile kalabilmesi erkeklerin kalamaması ve erkeklerin testislere sahip olup dişilerin ovaryuma sahip olması verilebilir.
Biyolojik cinsiyetin bu özelliklerinden ötürü elde edilmiş kimliğe eşeysel kimlik veya cinsiyet kimliği (sexual identity) denir. Eğer birey sağlıklı bir şekilde doğduysa ya erkek ya dişi olarak adlandırılan bir cinsiyet kimliğinesahip olur. Vurgulamamamız gereken, bu cinsiyet kimliğinin, cinsel kimlikle birebir örtüşmek zorunda olmadığıdır. Bunun ne demek olduğunu yazının ilerleyen bölümelerinde açıklayacağız.
Biyolojik Olmayan Cinsiyet (Gender)
Gender kavramının en doğru tanımı ise, bireyin biyolojik-genetik özellikleri dışında kalan nitelikleriyle yapılmalıdır. Bu biyolojik özellikler dışındaki özellikler sosyal, kültürel, dinî veya bireyin herhangi bir düşünce sistemine ait tanımlamalarda yer alabilir. “Sex” tanımı, daha önceden belirttiğimiz gibi biyolojiyi işaret ederken “gender” tanımı kültüre ve ait olunan topluma işaret eder. Bu nedenle gender sözcüğünün Türkçeye doğru çevirisi cinsiyetle değil cinsellikle yapılmalıdır.
Kadınların, toplumsal rolleri neticesinde birçok ülkede ev işlerini (yemek, ütü, bulaşık yıkama ve evi temizleme gibi) erkeklere göre daha sık yapması, ülkelerin dinsel ve sosyal koşullarına göre bazı mesleklerde kadın ve erkek oranlarının çok büyük miktarlarda değişmesi, hemşireliğin kadınlara cerrahlığın erkeklere yakıştırılması, kadınların bazı İslam ülkelerinde başörtüsü takması, cinsel kimlikle gelen farklılıklara örnek gösterilebilir. Anlaşılacağı üzere cinsel kimlik farklılıklarının ortaya çıkmasına biyolojik bir zorunluluk yoktur. Daha doğrusu cinsiyetlere biçilen roller ve görevler o cinsiyet için zorunlu ya da yaşamsal olmamakta, o görevi genellikle diğer cinsiyet de yapabilmektedir. Örneğin ev işlerini erkeklerin kolaylıkla yapabilmesi veya kadınların, erkeklere biçilen bazı rolleri yerine getirebilmesi, cinsel kimlik farlılıklarıyla ortaya çıkan ayrışmaların zorunlu fizyolojik/biyolojik temelinin olmadığını gösterir. Ancak bu durum elbette cinsel kimlik ve bu kimlik neticesinde ortaya çıkan toplumsal rol ve görev farklılıklarının hiçbir suretle biyolojik kökeni olmadığını kanıtlamaz.
Biyolojik olmayan, sosyal ve kültürel değişkenler neticesinde ortaya çıkan bu kimliğe cinsel kimlik (gender identity) denir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Cinsel kimliğin ortaya çıkışı, biyolojik cinsiyetten tümüyle bağımsız veya onun dışında değildir. Çoğu kez cinsel kimlik, cinsiyet kimliğiyle uyuşur. Bundan ötürü, cinsel kimliği, biyolojik cinsiyetimiz ve toplumsal, kültürel değişkenlerinin birlikte etkisiyle ortaya çıkan kimlik olarak tanımlamak daha doğru olur. Bu açıdan cinsel kimlik, bireyin kadınlığını ya da erkekliğini nasıl ve ne şekilde algıladığıdır.Şüphesiz ki birey doğduktan sonraki birkaç yıl içerisinde birey kendi biyolojik cinsiyetinin farkına varır ve onu tanır. Böylece biyolojik cinsiyetini, eğer güçlü sosyokültürel etkiler yoksa kendi cinsel kimliği olarak kabul eder. İnsanların büyük bir çoğunluğu doğdukları cinsiyeti kendi cinsel kimliği olarak kabul etme eğilimindedir. Ancak bir bireyin biyolojik olarak erkek ya da dişi olması, onun kesinlikle cinsel kimlik olarak bulunduğu cinsiyeti kabul edeceği anlamına gelmez. Cinsel kimlik, bireyin kendi cinsiyetini tanımaya başladığı andan itibaren çevresi, ailesi, toplum, kültürel ve sosyal özelliklerden etkilenir. Biyolojik cinsiyetle kesinlikle uyuşmak zorunda değildir.
Sex ve Gender Tanımları Işığında Transseksüel ve Transgender Farkı
Bu iki kavramın farklılıklarının iyi anlaşılması, transseksüel ve transgender farkının daha iyi kavranmasına yardımcı olacaktır. Bu kavramında ışığında ilk olarak transseksüelliği şu şekilde tanımlayabiliriz: transseksüellik, bireyin biyolojik olarak kendini, sahip olduğu cinsiyete değil, karşı cinse ait olduğunu hissetmesi ve bu his doğrultusunda hareket edip gerekirse operasyon yoluyla karşı cinse benzemesi durumudur. Fakat transseksüeller, her ortamda karşı cinse ait davranışlar göstermek zorunda değildir, bu nedenle transseksüelleri dışarıdan doğrudan belirlemek doğru değildir. Ancak transseksüeller çoğunlukla karşı cinse ait kıyafetler giyip karşı cinsin geleneksel davranışlarını gerçekleştirme ve o cinse geçmek için operasyon geçirme eğilimindedir. Bu noktada travestilik ve transseksüellik ayrımına da dikkat çekmek gerekir. Travestiler, karşı cinsiyete geçmek için herhangi bir operasyon geçirmemiş olan, yalnızca kıyafet ve davranışlarla bu eğilimi gösteren insanları ifade ederken, transseksüellik çoğunlukla cinsiyet değiştirme operasyonlarıyla birlikte anılır. Ek olarak transseksüellik, cinsel haz alma durumuyla yakından ilişkili değilken travestiler genellikle cinsel kimlik olarak kabul ettikleri cinsiyete ait eşyaları kullanmaktan cinsel haz duyabilir.
Transseksüellikte, anlaşılacağı üzere bireyin sahip olduğu biyolojik cinsiyet ile sonradan geliştirdiği cinsel kimlik arasındaki bir uyuşmazlık söz konusudur. Birey bulunduğu cinsiyetten çok rahatsızdır ve karşı cinsiyete ait olduğuna dair iç dünyasında karşı konulamaz bir duygu vardır. İşte bu durum, bu eğilimlere sahip bireylerin transseksüel tanımından rahatsız olmasına yol açmıştır. Transseksüel bireylere göre “transseksüel” kelimesi cinsiyet değiştirmeyi ifade ettiğinden ve aslında olmadıkları bir cinsiyete büründükleri görüntüsü çizmesinden ötürü bu kavramın kullanılması hoş karşılanmamaktadır. Bu bireylere göre kişi olmak istediği cinsel kimliğiyle doğrudan anılmalıdır, onlara “trans” sözcüğü ile hitap etmek yerine, sahip oldukları cinsel kimliklerle, yani doğrudan “kadın” veya “erkek” sözcükleriyle hitap edilmelidir. Eğer resmî olarak bu durumun belirtilmesi gerekiyorsa ancak o durumda bireyin transseksüel bir geçmişinin olduğu belirtilmelidir. Transseksüel sözcüğüne getirilen bir diğer eleştiri ise “seksüel” sözcüğü nedeniyledir. Seksüel kavramı, bireyin başkalarıyla seks yapma isteğini çağrıştırmaktadır. Ancak transseksüel bireylerin çoğunluğu, bu şekilde bir cinsel ihtiyaç nedeniyle transseksüelliği seçmezler. Daha doğrusu transseksüelliğin, seks ihtiyacı ile doğrudan bir ilişkisi yoktur. Yapılan araştırmalarda da transseksüel bireylerinin genelinin anormal cinsel yönelimlerinin olduğunu göstermemektedir. Transseksüel bireylerin cinsel yönelimleri hakkında yazının devamında daha detaylı bilgi verilecektir.
Transgender kavramının 1990lı yıllarda doğuşu ve kullanılmaya başlanması ise, transseksüel kavramının yukarıda saydığımız bazı nedenlerle eleştirilmesi, yetersiz ya da yanlış görülmesi gibi durumlarla olmuştur. Burada “sex” kavramının, biyolojik olarak “erkek” ve “dişiyi” işaret etmesini, ancak “gender” kavramının çok daha kompleks birtakım dış etkenlerden (sosyal, kültürel…) etkilenerek seksin üzerinde gelişmesini unutmamak gerekir. Doğru tanımıyla transgender, bireyin bulunduğu cinsiyet kimliğini kabul etmemesine dair genel, üst bir kullanımını ifade etmektedir. Bu bakımdan transgender kavramı, transseksüelliği içine alır ancak ondan ibaret değildir. Bunun nedeni ise biyolojik cinsiyet sayısının insanlarda 2 (erkek ve dişi) olması, ancak biyolojik olmayan cinsiyetin, yanigenderin böyle kolaylıkla belirtilebilecek bir sayıya sahip olmamasıdır. Özetle bir birey biyolojik olarak ya erkek ya da dişidir; fakat bireyin toplumsal cinsiyeti bu cinsiyetlerden kesinlikle bir tanesi olmak zorunda değildir. Örneğin fizyolojik olarak erkek bir birey cinsel kimlik olarak kendini erkek hissetmeyebilir, ancak kendine kadın da dememektedir. Transseksüel ve transgender tanımları arasındaki ayrım da işte tam bu noktada ayırt edilmektedir. Transseksüel bireyler iki biyolojik cinsiyetten birini cinsel kimlik olarak kesinlikle seçerler, ancak transgender bireylerin hepsi için böyle bir durum söz konusu değildir. Örneğin kendini hem kadın hem erkek gibi hisseden ya da iki cinsiyeti de kendine ait göremeyen bireyler mevcuttur. Bu bireyler için transseksüel tanımı yetersiz kalmakta, transgender kavramı daha doğru bir kavram olmaktadır. Yine bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, transgender kavramının tıpkı transseksüellikte olduğu gibi cinsel yönelimlerden bağımsız olarak değerlendirilmesidir. Yani transgender bireyin diğer insanlara karşı hissettiği seks yapma isteği transgender tanımında yer almaz, onların kendini hangi cinsel kimlikte hissettiği ile transgender olma durumu belirlenir. Bir transgender diğer bireyler gibi herhangi bir kadına ve erkeğe cinsel birliktelik duyabilir ya da ikisine birden duyabilir. Veya bir transgender homoseksüel de olabilir, kendisi gibi bir transgender ile seks yapmak da isteyebilir. Ekstrem örnek olarak hayvana veya ölüye karşı hissedilen cinsel birliktelik hissi de transgender olup olmamayı etkilememektedir.
Çatı Kavram Olarak “Transgender” Bireylerin Cinsel Yönelimleri
Bu bireylerin cinsel yönelimini detaylıca incelemeden önce, cinsel yönelim kavramını açıklığa kavuşturmamız gerekir. Psikiyatride cinsiyet kimliği, cinsel kimlik, cinsel rol, cinsel davranış, cinsel tercih gibi kavramlar birbirine yakın anlamlar içerse de her durumda birbirinin yerine kullanılamaz. Bu açıdan bu terimlerin farklılığının iyi bilinmesi gerekmektedir. Cinsel yönelim, bir bireyin diğer bir bireye veya o bireyin ait olduğu kimliğe karşı duyduğu duygulanım, çekim, romantik ve şehevî arzudur. Anlaşılması gereken nokta, cinsel yönelim her zaman bir cinsel davranışı gerektirmediğidir. Cinsel davranış, çoğunlukla (her koşulda değil) cinsel yönelim hissedilen bireye bu yönelim neticesinde yapılan muameledir. Yani bir devinim söz konusudur. Yeryüzünde insanların büyük bir kısmının cinsel yönelimi olan heteroseksüellik, örneğin bir erkeğin bir kadına cinsel ilgi duyması, onun cinsel davranış gösterdiğini veya göstereceğini kanıtlamaz. Ancak bu yönelim neticesinde erkeğin kadını öpmesi, kadının memelerine dokunması ve vajinal penetrasyon ile cinsel ilişki gerçekleştirmesi cinsel davranıştır. Bu bakımdan cinsel yönelim ve cinsel davranışı ayırt edebiliriz. Erkeğin kadınla cinsel ilişkiye girmek arzusu duyması cinsel yönelim, bu eylemi gerçekleştirmesi de cinsel davranıştır. Cinsel davranış çoğunlukla cinsel yönelim ve arzu neticesinde gerçekleşir. Cinsel yönelim ve arzu dışında gerçekleşen cinsel davranışlar tecavüz vecinsel istismar kapsamına girer. Cinsel yönelimi ve cinsel davranışı kısaca tanımladıktan sonra bazı cinsel yönelimleri kısaca açıklayıp bu yönelimleri trans bireylerle birlikte değerlendirelim:
Heteroseksüellik (Karşıcinsellik): Bireyin, cinsel ve romantik açıdan karşı biyolojik cinsiyete ilgi duyması durumudur. İnsan dâhil memeli canlıların büyük bir çoğunluğu heteroseksüel yönelime sahiptir.
Homoseksüellik (Eşcinsellik): Bireyin, cinsel ve romantik açıdan karşı biyolojik cinsiyete değil kendi biyolojik cinsiyetine ilgi duyması durumudur. Eğer transseksüel değiller ise, homoseksüel bireyler sahip oldukları biyolojik cinsiyeti benimsemiş kişilerdir. Ancak kendi biyolojik cinsiyetleriyle ilişki kurmak isterler. Popüler kültürde homoseksüel erkeğe gay, homoseksüel kadına ise lezbiyen denmektedir.
Biseksüellik: Bireyin biyolojik olarak hem kendi cinsiyetine hem de karşı cinsiyete cinsel ve romantik açıdan ilgi duymasıdır. Ancak bir biseksüelin her koşulda her iki cinsiyetle de gerek duygusal gerek cinsel temas kuracağını söylemek doğru olmaz. Bu durumda da cinsel tercih ön plana çıkmaktadır. Cinsel tercih, cinsel yönelimle pek çok noktada örtüşmekle birlikte bazı toplumsal koşullardan etkilenebilmektedir. Bireyin hangi cinsiyetle ilişkiye gireceğine karar vermesine cinsel tercih denir.Örneğin bir biseksüel normal koşullarda her iki biyolojik cinsiyetle de ilişkiye girmeye istekli iken, ait olduğu toplumun normları homoseksüel ve biseksüellerin cinsel davranışlarını hoş karşılamadığından ötürü, yalnızca karşı biyolojik cinsiyetten bir bireyle ilişkiye girmek durumunda kalabilir. Veya kendi iradesiyle uzun bir müddet heteroseksüel bir ilişkiyi devam ettirirken ilişkisini sonlandırıp kendi cinsiyetinden bir bireye aşık olabilir, onunda cinsel temasa geçebilir. Bu noktada, seçme hürriyeti bireyin kendindedir. Buna cinsel tercih denir.
Aseksüellik: Herhangi bir cinsiyete ya da cinsel kimliğe romantik veya cinsel ilgi duymama durumudur.
Bu noktada en genel cinsel yönelimlerin, transgender tanımından ne kadar bağımsız olduğu görülmektedir. Örneğin, heteroseksüel, homoseksüel ve biseksüel erkeklerin hepsi, biyolojik cinsiyet bakımından da cinsel kimlik bakımından da erkektir, zira transseksüel eğilimleri yoktur. Aynı durum kadınlar için de geçerlidir. Homoseksüel bir erkek (gay) erkek olduğu için, homoseksüel bir kadın (lezbiyen) da kadın olduğu için bir rahatsızlık hissetmez. Fakat bu, transgender bireylerin bu cinsel yönelimlere sahip olamayacağı anlamına gelmez. Transgender olma durumu, heteroseksüel, homoseksüel veya biseksüel olma durumları gibi birer cinsel yönelim olarak kabul edilemese de -çünkü transgender kavramının tanımında zaten cinsellik yoktur cinsiyet vardır- bu durum, önceden belirttiğimiz gibi transgender bireylerin cinsel arzuları olmadığını göstermez. Örneğin erkekten kadına operasyon geçirerek kadın olmuş bir birey, o hâliyle bir kadına cinsel ilgi duyarsa homoseksüel, erkeğe ilgi duyarsa heteroseksüel, ikisine de ilgi duyarsa biseksüel olabilir.
Psikoanalitik kurama göre çocuğun doğumundan gelişimine transseksüelliğin kısa bir açıklaması:
Sigmund Freud’un psikanaliz kuramı içerisindeki klâsik dürtü çatışma kuramına göre kız çocuklarının erken dönemlerde erkek penisi görmesi ve onun yokluğunu hissetmesi, kadın cinselliğinin temelini oluşturmaktadır. Bu durumda kız çocuğu, penisinin olmamasından ötürü çevresini ve özellikle annesini suçlamakta, penisinin olmaması nedeniyle bir üzüntü duymaktadır. Kız çocuğu kendini erkeklerden düşük bir konumda görür, penisinin olmamasını bir yokluk olarak hisseder. Oedipus kompleksinebağlı olarak ortaya çıkan kastrasyon kompleksi nedenidir. Benzer şekilde erkek cinselliğinin temelinde de aşılamamış ödipal çatışmalar söz konusudur. Annesine âşık olan çocuk, hem babayla anne için bir rekabete girmeye çalışır hem de babasına bir hayranlık besler, onunla özdeşim kurar. Babayla rekabete girme isteği, eğer babası tarafından mağlup edilirse pipisinin kesileceği korkusundan kaynaklanır. Bu korkuya, önce de belirttiğimiz gibi hadım (iğdiş) edilme korkusu ya da kastrasyon kompleksi adı verilir. Çocuğun bu korkuyu aşabilmesi, kendine özgü bir cinsel kimlik oluşturma sürecinin de başlangıcıdır. İşte transseksüel erkeklerin ortaya çıkmasında psikanalitik kurama göre bu nokta çok etkilidir. Erkek çocuk, ödipal problemleri esnasında anneyle olan duygusal bağını yeterince kopartamaz, ona duyduğu hissiyatı bertaraf edemez ve davranışlarında birtakım sorunları olan baba ile özdeşiminde aksaklıklar yaşarsa, babaya duyduğu korku da gitgide büyür ve anlamsız biçimde çocuğu sarar. Kendi biyolojik cinsiyetinden olan babasından uzaklaşan erkek, anneye benzemeye başlar. Cinsel kimliğin yenice oluşmaya başladığı, cinsiyetin üzerine bina edildiği dönemde meydana gelen böylesi bir sancılı süreç, bireyin cinsel kimliğinin biyolojik cinsiyetiyle uyumlu olmamasına neden olabilir. Her iki cinsiyet için de aynı durum söz konusu olabilir; anlaşılacağı gibi bu korku (ödipal dönem) her iki biyolojik cinsiyette de mevcuttur. Transseksüel eğilimli çocuklarda ise bu dönem yaşanan komplekslerin sağlıklı bir biçimde aşılamaması belirtildiği gibi, transseksüelliğe neden olabilir.
Bir başka psikanalitik kurama göre, erkeğin kadınsı davranışlar göstermesinin altında yatan neden, annenin doğum sürecinde ruhsal bunalıma girmesi, eşinden uzaklaşması ve hemcinsleriyle aralarındaki bağının kuvvetlenmesidir. Bu dönemde anneye bağlı olan çocuk, annesinin ilgisini kendine çekmek adına anneyi izler ve onun memnun olduğu koşulları süzmeye başlar. Annesinin, hemcinslerinin ilgisinden memnun olduğunu gören çocuk, erkek dâhi olsa kadınsı davranışlar geliştirmeye başlar. Bu davranışlar, bireyin cinsel kimliğinin yeni oturmaya başladığı bir dönemde geliştiğinden, bireyin oturmuş cinsel kimliğine doğrudan etki edebilir, kişinin transseksüel eğilimlere sahip olmasına neden olabilir.
Transgender ve Transseksüellik Bir Hastalık Mıdır? Tedavi Edilmeli Midir?
Bu noktada, bu eğilimlere sahip bireylerin hasta olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine dair tüm bilimsel/tıbbî çevrelerce kabul edilmiş bir yargının olmadığını ısrarla vurgulamak gerekir. Bu eğilimlerin tıbbî durumunu daha iyi kavramak için geçmişe kısaca bir göz atmak gerekir. Dünya üzerinde ilk transseksüel cerrahî operasyon, 1952 yılında Norveç’te yapılmış, George Jorgensen adındaki bir birey ismini değiştirerek kadın olmuştur. Bu operasyonla birlikte dünya genelinde transseksüellik tartışmaları alevlenmiştir. Ülkemizde de en bilinen örnekler male-to-femaleBülent Ersoy, male-to-female Efe Bal, transfobi kurbanı olan male-to-femaleCindy Çağla ve son birkaç yılda cinsiyet değiştirerek Onur Rüzgar ismini alan female-to-male Nil Erkoçlar’dır. Ancak transseksüellik için cinsiyet değiştirme ameliyatının zorunlu olmadığını bilmek gerekmektedir.
Transseksüellik kavramı 20. yüzyılda popüler olmuştur. Bu tarihten beri hem tıp çevrelerinde hem sosyal çevrelerde bir hastalık olup olmadığı tartışılmıştır. Bu tartışmalar günümüzde de son bulmuş değildir.
Transseksüelliğin tıbbî durumuna dair bir uzlaşı söz konusu olmamasına rağmen, bu bireylerin pek çoğunun depresyon, anksiyete, bunalım ve kronik mutsuzluktan şikayetçi olduğu bilinmektedir. Bu tip psikolojik rahatsızlıklara sahip olarak transseksüellerin çoğu da profesyonel destek almaktadır. Ancak bu duruma rağmen transseksüelliği psikiyatrik bir hastalık olarak değerlendirmek yanlış olur. Buna rağmen, yazının devamında sözünü edeceğimiz bazı hastalık değerlendirme ölçütlerine göre ise transseksüellik, terapi önerilebilecek bir rahatsızlıktır. Esasında transseksüel bireyler, transseksüel kimliklerinden eğilimlerinden ötürü kendilerini hasta hissetmezler; zihinsel olarak da transseksüel olmaktan utanç duymazlar. Transseksüellerin sahip olduğu dolaylı psikolojik rahatsızlıklar da onların transseksüelliğiyle doğrudan ilgili değil, daha çok transseksüel kimliğin, sosyal çevre tarafından hor görülmesi, baskılanması veya küçük düşürülmesi nedeniyledir. Transseksüel bireyler özellikle kendilerini rahat hissettikleri ortamlarda bile, transseksüel kimliklerini açıklamakta zorlanmaktadırlar. Bu durum kaygı ve stresi de beraberinde getirmektedir. Transseksüel bireylere normal davranılan her toplumda, her transseksüel, ekstra bir rahatsızlığı olmadığı sürece gayet mutlu bir yaşam sürebilecek, kendi cinsel yönelimlerini davranışa dönüştürebilecek ve psikolojik bunalımlarından kurtulabilecektir. Bazen transseksüellerin maruz kaldığı kötü sosyal çevre, onları klinik desteğe muhtaç hâle getirebilmekte, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi kötü bağımlılıklara sürükleyebilmektedir. Tüm bunların nedeni, aslında mental açıdan bir hastalığa sahip olmayan transseksüellerin haksız bir biçimde maruz kaldığı kötü şartlardır. Transseksüeller çoğu kez kendi ailesi tarafından dâhi izole edilebilmektedirler.
Transseksüel bireylerin mental açıdan hastalığa sahip olmamaları onların toplumun tüm bireyleriyle aynı durumda olduğunu elbette göstermemektedir. Kişinin doğumu öncesindeki ve doğumu sonrasındaki faktörler, erkeklik ve kadınlık kimliklerinin gelişmesinde etkilidir. Dahası bu kimliklerin oluşmasında sayısız faktör rol oynadığından, kökenine dair net bilgilere ulaşmak çok zordur. Ancak psikiyatrik literatürde kabul görmüş, transseksüelliğin genetik temeliyle birlikte belki de ondan daha baskın olduğu kabul edilen transseksüellik etkeni, çevresel faktörlerdir. Psikanalitik kuram çerçevesinde izah ettiğimiz, erkek transseksüelliğinin nedeninin kabaca babanın iktidarsızlığı, yokluğu olması gibi, kadın transseksüellerde de annenin depresif ve babayı dışlayan ruh hâli önemlidir. Erkeksi ve kadınsı davranışların ortaya çıkmasında, anne ve babanın ebeveynlik rollerinin dengesiz biçimde gerçekleştirmesine paralel olarak çocuğun bir ebeveynini daha baskın biçimde taklit etmesinin de etkili olduğunu söyleyen düşünürler vardır. Bu taklit sürecinde gerçekleştirilen davranışlar, çocuğun ileride bir cinsel kimlik geliştirmesinde karşısına çıkmaktadır. Örneğin, babasının davranışlarını daha baskın bir biçimde taklit eden kız çocuk, sosyalleşmeye ve cinsel kimlik kazanmaya başladığı dönemde erkek çocuklarına kendini daha yakın hissetmeye ve onlarla oyun oynamaya başlar. Bu durum, ileride karşılaşılabilecek bir transseksüel eğilimin ortaya çıkışını pekiştirir. Tüm bu durumlar, transseksüelliğin ortaya çıkışındaki çevresel faktörlere odaklanmıştır. Ancak transseksüellik salt çevre koşulları ve sosyal süreçlerle açıklanamaz. Elbette insan doğasına ait her bir kavramın, insanın genetiği ve biyolojisiyle de ilişkisi vardır. Transseksüelliğin de insan biyolojisinde yeri olduğu bilinmelidir.
Transseksüelliğin, geçmiş dönemlerde bazı hastalık değerlendirme ölçütlerince “hastalık” olarak görüldüğünü, ancak bu konusunun kesinlikle çok tartışmalı olduğunu bildirmiştik. “Hastalıkların ve İlgili Sağlık Sorunlarının Uluslararası İstatistiksel Sınıflaması” veya kısaca “Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması (ICD)” adı verilen bir hastalık kategorileme sistemine göre, ICD sistemi ilk kullanıldığı dönemden bu yana birçok kez revizyon geçirmiş ve bu sistemde hastalıkları sınıflamak üzere yeni bozukluklar da listeye girmiştir. Şu anda ICD’nin 10. revizyonu günceldir (ICD-10). Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ICD’nin yayımlanmasınden sorumlu olan uluslararası örgüttür. ICD’nin hastalıkları sınıflama sistemine göre, vücudun belli bölümleri için ayrı ayrı hastalıklar sınıflandırılır ve benzer hastalık grupları aynı harf ile (A, B, C…) isimlendirilir. Örneğin, hormonal ve beslenmeye bağlı hastalıklar ICD harflendirmelerine göre E00 ile E90 arasında yer alır. Akıl ve davranış bozuklukları ise F00 ile F99 arasında isimlendirilir. Bu sisteme göre, cinsel kimlik bozukluğu ya da diğer ismiyle cinsel disfori, F64 ile isimlendirilir. Transseksüelliğin, bir cinsel kimlik uyuşmazlığı ya da hoşnutsuzluğu olduğunu hatırlarsak, transseksüel eğilimlerin F64 içerisinde olmasını bekleyebiliriz. Ancak unutulmaması gereken bir nokta şu ki, transseksüel eğilimlerin tıbbî bir müdahale ile yok edilme noktasında bir çalışmanı önerilmediğidir. Yani hekimler, transseksüel bireylerin, bu eğilimlerini, yani cinsel kimlik hoşnutsuzluklarını, hâlihazırda içerisinde bulundukları biyolojik cinsiyeti kabul ettirme suretiyle yok edecek bir işlem yapmamaktadır. Onun yerine, bireyi arzu ettiği cinsel kimliğe getirme noktasına bir uğraş verilmekte; gerek hormon tedavisi gerekse cerrahi işlemlerle bireyin hoşnutsuzluğu giderilmektedir. Bu süreçte bireye yardımcı olmak için psikiyatrlar da görev almaktadırlar. Transseksüelliğin bir mental hastalık olmadığına dair bilhassa transseksüellerden ICD-10’a gelen yoğun bir eleştiri vardır. Kısaca Yogyakarta Prensipleri olarak adlandırılabilecek, tam ismi The Yogyakarta Principles on the Application of International Human Rights Law in relation to Sexual Orientation and Gender Identityolan ve evrensel insan hakları ile lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüllerin haklarını birleştiren bir ilkeler bütünü olarak kısaca tanıtılabilecek ilkelere göre transseksüeller herhangi bir mental hastalığa sahip olmadığı gibi, transseksüellerin psikiyatrik bozukluklar içerisinde değerlendirilmesi kesinlikle kabul edilemez.
Psikiyatrik hastalıkları değerlendirmek ve tanımak için Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından önerilmiş bir diğer ölçüt ise DSM olarak kısaltılabilecekMental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’dır. 1952 yılından itibaren belirli yıllarda yayımlanan bu çalışma, mental hastalıkları değerlendirmek için dünya genelinde kabul edilmiş ölçütlerdendir. En son baskısı 2013 yılında yapılmış ve DSM-V olarak yayımlanmıştır. Yeni yapılan baskılarda, güncel bilimsel bulgulara göre hastalıkların tanı ve değerlendirmelerinde değişiklik yapıldığı görülebilir. Son yayımlanan DSM-V’e göre transseksüellik, bir cinsel disfori olmaktan çıkarılmış, transseksüellerin herhangi bir zihinsel hastalığı olmadığı kabul edilmiştir. Yine benzer şekilde Dünya Sağlık Örgütünün transseksüel sağlığı üzerine çalışan kolu da 2017 yılında yayımlanması beklenen ICD-11’de transseksüelliğin hastalık olarak değerlendirilmeyeceğini açıklamıştır.
Transseksüelliğin Etiyolojisine Bir Bakış
Transseksüelliğin çevresel olmayan nedenleri nedenleri arasında biyolojik/genetik faktörler, beyin gelişimi ve doğum dönemindeki hormonal değişimler sayılabilir.
Transseksüelliğin Genetik Nedenleri
Transseksüellik ya da transgender genetik olabilir mi? 2009 yılında yapılmış ve tıbbî makale arşivi Pubmed’de bulabileceğimiz bir çalışma, transseksüelliğin genetik/biyokimyasal bileşen içerebileceğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmaya göre özellikle erkek cinsel kimlik oluşumu,androjen reseptörü (AR) adı nükleer reseptörleri meydana getiren genlerden etkilenmektedir. Yine bu çalışma, erkekten kadına geçiş şeklinde olan transseksüelliğin, kadınlık ve erkeksiliği etkileyen bu gen varyantlarından etkilenebileceğini göstermektedir. Çalışmanın sonucunda, transseksüel erkeklerde, transseksüel olmayanlara göre AR genlerinin daha uzun (repetitif) olduğu ortaya konulmuş ve bu sonucun transseksüellik üzerinde etkili olmuş olabileceği düşünülmüştür.
2008 yılında yapılmış ve yine Pubmed’de yayımlanmış bir başka çalışmada ise, progesteron (PGN) hormonu üzerinde etkili olan, CYP17 adı verilen bir genin kadından erkeğe geçiş şeklinde olan transseksüelliği etkileyebileceği ortaya çıkarılmıştır. Ancak bu çalışma, erkekten kadına geçiş transseksüelliğinin bundan etkilenebileceğini gösterememiştir. Çalışmada, kadından erkeğe transseksüellerde, kadınlara özgü olduğu söylenen CYP17 T 34-C gen allellerinin bulunmadığı kanıtlanmıştır. Bu genin yokluğunda, kadınlık hormonu olan progesteronun işleviyle ilgili problem yaşanacaktır.
Transseksüel Beyin vs. Diğer Beyinler
Transseksüel bireylerin beyniyle diğer bireylerin beyni arasında son 20 yılda yapılan çalışmalarda birtakım anatomik, fizyolojik ve biyokimyasal farklılıklar görülmüştür. Bu araştırmalar, yazı sonundaki makale referanslarından detaylı olarak incelenebilir. Bunları kısaca madde madde, kronolojik olarak açıklamak gerekirse:
- 1995 yılında yapılmış ve Nature dergisinde bir araştırmada, beyin içerisinde terminal stria (BSTc)adı verilen bir bölgenin anatomik büyüklüğünün, kadından erkeğe transseksüellerde erkekte olması gereken büyüklükte, erkekten kadına transseksüellerde ise kadında olması gereken büyüklükte olduğu bulunmuştur. Fakat bu çalışma,terminal stria adı verilen bölgenin seks düşüncesiyle de ilişkili olduğunu söylemesine rağmen, transseksüellerde cinsel yönelimle ilgili bir bulguya rastlamamıştır. 2000 yılında aynı çalışmayı bu kez anatomik büyüklük bakımından değil de nöronlar üzerinden gerçekleştiren bir başka araştırma grubu ise, aynı durumun sinir hücreleri için de geçerli olduğunu göstermiştir. Bundan 2 yıl sonraki bir çalışma da, ergenliğe kadar bu bölgede herhangi bir cinsiyet ayrışmasının bulunmadığını, ancak fetal dönemde meydana gelen hormonal değişimlerin, bu bölgede bazı nöroanatomik farklılıklar meydana getirdiğini bulmuştur. Tüm bu araştırmalar sonucunda son yargı olarak, cinsel kimlik gelişimindeki başarısızlıkların, bu bölgedeki farklılıkları etkileyebileceği ve ondan etkilenebileceği ortaya konulmuştur.
- 2008 yılında yapılan yeni bir transseksüellik araştırmasında terminal stria’ya benzer bir bölge olan hipotalamusun INAH3 bölgesinin cinsel kimlikle ilişkili olduğu belirlenmiştir. Tıpkı önceki çalışmalar gibi, kadın ve erkek transseksüellerde, bu bölgenin hacim bakımından arzu edilen cinsiyete yakın olduğu bulunmuştur.
Transseksüelliğin Evrimi ve Evrimsel Avantajı
Transseksüelliğin evrimsel kökenine ve geçmiş insan topluluklarında bulunduğuna dair son birkaç yılda çalışmalar yapılmıştır. Human Nature’da yayımlanan bir çalışma, geçmiş insan topluluklarında transgender erkeklerin, bulundukları toplumda önemli bir konumda yer aldığını göstermektedir. Geçmiş bazı avcı-toplayıcı kabilelerde var olan transgender bireylerin, günümüz transgender ve transseksüelliğinin kökenini oluşturabileceği söylenmektedir. Bu çalışmayı yapan VanderLaan adlı bilim insanı, em modern hem daha eski ilkel topluluklardan 146 transgender olmayan topluluk ile 46 transgender topluluğu çalışmaları için kullanmıştır. Bu çalışmalarının sonunda, transgender erkeklerin, topluluğun iletişiminde daha iyi rol oynadığı ve aile bakımında daha etkin bir rol üstlendiğinin düşünüldüğünü bulmuştur. Kabilenin ve ailenin gelecek nesle sağlıklı bir biçimde devam etmesi noktası evrimsel bir avantaja sahip olan transgenderler, bu avantajlarını modern topluluklara dek sürdürmüştür. Hatta bu durum, transgender erkeklerin biyolojik olarak çocuk sahibi olamamasına rağmen bu biçimde gerçekleşmiştir. Transgender erkeklerin, içinde bulundukları toplum tarafından kabul edilip edilmediği hakkındaki yargı ise, onların içinde bulundukları topluma ve aile yapısına yaptıkları pozitif katkı neticesinde, kabul edildikleri şeklinde olmuştur. Yani transgenderlerin, sosyokültürel açıdan toplumlarına yaptıkları katkı, onların kabul edilebilirliğini artırmıştır ve bu durum bir evrimsel avantaj olarak modern topluluklara gelmiştir.
Doğada Transgender Hayvanlar
Doğadaki eşcinsel hayvanlar üzerine ciddi bir bilgi birikimimiz olsa da, transseksüel veya transgender hayvanların olup olmayabileceği hakkında elimizde yeterince net kanıt bulunmamaktadır. Ancak gynandromorph adı verilen organizmaların hem kadın hem erkek karakteristikleri gösterdiği bilinmektedir. Tam olarak transgender diyemesek de bu hayvanların transgendere benzer ilkel davranışlar gösterdiği söylenmektedir. Gynandromorph hayvanlara örnek olarak örümcekler ve kelebek türleri gösterilmektedir.
Not: Bu makale geliştirmeye açıktır ve ihtiyaç duymaktadır. Makalelerimizin hiçbiri statik olmayıp konu hakkında bilgisi olanlar tarafından tekrardan düzenlebilir; eklemeler ve çıkarmalar yapılabilir.
İnternet Referansları:
- https://en.wikipedia.org/wiki/Sex_and_gender_distinction
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Transgender
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Transseks%C3%BCellik
- http://www.cetad.org.tr/news.aspx?detail=57
- http://serendip.brynmawr.edu/exchange/node/6365
- http://healthland.time.com/2013/10/04/transgender-showed-evolutionary-benefits-in-ancestral-societies/
- http://thescienceoftransgenderism.com/category/uncategorized/
- http://www.tsroadmap.com/info/reproduction.html
- http://www.tsroadmap.com/info/evolutionary-psychology.html
- http://www.transawareness.org/what-is-the-difference-between-transgender-and-transsexual.html
- http://www.medicaldaily.com/what-difference-between-transsexual-and-transgender-facebooks-new-version-its-complicated-271389
- http://www.medicalnewstoday.com/articles/232363.php
- https://www.psychologytoday.com/blog/the-how-and-why-sex-differences/201110/sex-difference-vs-gender-difference-oh-im-so-confused
- https://en.wikipedia.org/wiki/Sex_and_gender_distinction
- http://gender.wikia.com/wiki/Transgender
- http://rationalwiki.org/wiki/Transgender
- https://en.wikipedia.org/wiki/Transgender
- https://en.wikipedia.org/wiki/Transgender_sexuality
- https://en.wikipedia.org/wiki/Transgender_youth
- https://en.wikipedia.org/wiki/Trans_woman
- http://www.webmd.com/a-to-z-guides/features/transgender-what-it-means
- http://www.sciencedaily.com/releases/2015/02/150213112317.htm
- http://www.sciencedaily.com/releases/2015/01/150129132924.htm
- http://www.sciencedaily.com/releases/2015/07/150721081517.htm
- http://www.icd10data.com/ICD10CM/Codes/F01-F99/F60-F69/F64-/F64.1
- https://en.wikipedia.org/wiki/Causes_of_transsexualism
- http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18962445
- http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23324476
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/17765230
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/7477289
- http://medicalxpress.com/news/2015-01-transgender-kids-gender-identity.html
- http://medicalxpress.com/news/2015-04-transgender-people-health-social-stigma.html
Kitap Referansları:
- Roughgarden, Joan, Evolution’s Rainbow Diversity, Gender, and Sexuality in Nature and People, University of California Press, London, 2004
- Docter, Richard F., Transvestites and Transsexuals Toward a Theory of Cross-Gender Behavior, Plenum Press, New York, 1988
- Raymond, Janice G., The Transsexual Empire The Making of She-Male, Teachers College Press, New York, 1994
- Worell, Judith (Ed.), Encyclopedia of Women and Gender Sex Similarities and Differences and The Impact of Society on Gender, A-K Volume One, Academic Press, 2002
- ABC of Mental Health, Second Edition ( Teifion Davies, Tom Craig),Wiley-Blackwell Publication, 2009
- Bailey, Michael, The Man Who Would Be Queen The Science of Gender-Bending and Transsexualism, Joseph Henry Press, 2003
Makale Referansları:
- Hare, L; Bernard, P; Sanchez, F; Baird, P; Vilain, E; Kennedy, T; Harley, V (2009).“Androgen Receptor Repeat Length Polymorphism Associated with Male-to-Female Transsexualism”. Biological Psychiatry 65 (1): 93–6. doi:1016/j.biopsych.2008.08.033.PMC 3402034. PMID 18962445.
- Bentz, E; Hefler, L; Kaufmann, U; Huber, J; Kolbus, A; Tempfer, C (2008). “A polymorphism of the CYP17 gene related to sex steroid metabolism is associated with female-to-male but not male-to-female transsexualism”.Fertility and Sterility 90 (1): 56–9.doi:1016/j.fertnstert.2007.05.056. PMID 17765230.
- Pol, H. E H.; Cohen-Kettenis, P. T; Van Haren, N. E M; Peper, J. S; Brans, R. G H; Cahn, W.; Schnack, H. G; Gooren, L. J G; Kahn, R. S (2006). “Changing your sex changes your brain: influences of testosterone and estrogen on adult human brain structure”.European Journal of Endocrinology155: S107–S114.doi:1530/eje.1.02248.
- Rametti, G; Carrillo, B; Gómez-Gil, E; Junque, C; Segovia, S; Gomez, A; Guillamon, A (2010). “White matter microstructure in female to male transsexuals before cross-sex hormonal treatment. A diffusion tensor imaging study”.Journal of Psychiatric Research 45 (2): 199–204. doi:1016/j.jpsychires.2010.05.006.PMID 20562024.
- Zhou, Jiang-Ning; Hofman, Michel A.; Gooren, Louis J. G.; Swaab, Dick F. (1995). “A sex difference in the human brain and its relation to transsexuality”.Nature378 (6552): 68–70. doi:1038/378068a0.PMID 7477289.
- Kruijver, F. P. M.; Zhou, JN; Pool, CW; Hofman, MA; Gooren, LJ; Swaab, DF (2000). “Male-to-Female Transsexuals Have Female Neuron Numbers in a Limbic Nucleus”.Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism 85 (5): 2034–41. doi:1210/jc.85.5.2034.PMID 10843193.
- Chung, WC; De Vries, GJ; Swaab, DF (2002). “Sexual differentiation of the bed nucleus of the stria terminalis in humans may extend into adulthood”.The Journal of neuroscience22 (3): 1027–33.PMID 11826131.
- Garcia-Falgueras, A.; Swaab, D. F. (2008). “A sex difference in the hypothalamic uncinate nucleus: relationship to gender identity”.Brain 131 (Pt 12): 3132–46. doi:1093/brain/awn276. PMID 18980961.
- VanderLaan, D.P. et al (2013). Male Androphilia in the Ancestral Environment: An Ethnological Analysis, Human Nature DOI 10.1007/s12110-013-9182-z.
Yorumlar
Yorum Gönder
Görüş, öneri, soru ve eleştirilerinizi lütfen bildiriniz. Yapıcı yorumlar değerlendirilecek; kişilik saldırıları ve üslûp hataları engellenecektir.