NÖROANATOMİYE
GİRİŞ
SİNİR
SİSTEMİNİN ORGANİZASYONUNA GENEL BİR BAKIŞ
Necdet
Ersöz
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
İnsan
sinir sistemi, biyolojik evrimimizin en kompleks
ürünlerinden biridir. Sinir sistemine ait milyarlarca sinir hücresi ve bu
hücrelerin karmaşık faaliyetleri, insan davranışı ve deneyimlerinin her bir
perspektifine dair önemli fiziksel bir temel sunar. Dünya genelinde hastalıklar
üzerinde binlerce bilim insanı, klinisyen ya da yaşam üzerine çalışan ve bundan
entelektüel haz duyan pek çok insanın ilgi odağına yıllarca sinir sistemi ve
onun fizyolojik, anatomik özellikleri olmuştur. Ancak nöral organizasyon ve
fonksiyon hakkında bilgilerimiz, içerisinde bulunduğumuz asrın büyük teknolojik
gelişmelerine rağmen henüz tam ve eksiksiz değildir. Nöral sistemimiz hakkında
bildiklerimiz hâlâ çok sınırlıdır ve bu nedenle, bu sistemimizle ilgili gelişen
hastalıklarla da mücadelemiz kısıtlı olmaktadır. Sinir sistemini araştırmak
üzere geliştirilen multidisipliner çalışmalar, günümüzde olanakların da değişip
gelişmesine paralel olarak modern biyoloji ve tıbbın en aktif çalışmalarını
oluşturmaktadır. Bu çalışmalardan çıkarılan sonuçlar her geçen gün pek çok
nörolojik hastalığa dair daha realistik bir yaklaşıma sahip olmamıza ve çok
daha etkili tedaviler geliştirmemize yardımcı olmaktadır.
Sinir sisteminin
fonksiyonel kabiliyetleri, yaklaşık 1010 tane sinir hücresinin son
derece kompleks etkileşimleri vasıtasıyla gerçekleşir. Nöronlar, bünyelerinde
elektrokimyasal uyartıları taşır ve bunu diğer nöronlara iletir. Sayısız nöron
boyunca iletilen elektrokimyasal uyartı, son olarak non-neural dokuya ulaşır. Bu dokular kas dokuya ait olan bir hücre
ya da salgı hücreleri olabilir. Pek çok nöron, hücre membranıyla
sınırlandırılan bir sitoplazmik hücre merkezi barındırır. Buna cell body veya soma adı verilir. Bu hücre gövdesi tarafından üretilen, neurite adı verilen, akson ve dendritler gibi bazı dallanmış projeksiyonlar da bir sinir
hücresinin diğer kısımlarını oluşturur. Neurite terimi, çoğunlukla hücrelerin
gelişim esnasında henüz akson ve dendritin belirgin bir biçimde ayırt
edilemediği koşullarda kullanılır. Akson genellikle diğer hücre uzantılarından
daha uzun olan ve somadan hücre dışına doğru bilgiyi aktaran nöral
uzantılardır. Diğer proses olan dendritler, tipik olarak uyartıyı somaya doğru
taşımaktadır.
Nöron membranı polarize
hâldedir ve hücre içi yaklaşık -70 mV değerindedir. Uyartılar, geçici
depolarizasyon ve repolarizasyonlar şeklinde aktarılır. Bu impulslar akson
boyunca iletilir. Aksonlar, akson
terminali adı verilen özelleşmiş uçlara sahiptir. Akson terminallerinden
impulslar, bir diğer sinir hücresine geçer. Sinaps
adı verilen, nöronların nöral olmayan kas dokusu hücreleri gibi hücrelere mesaj
iletimini sağlayan özelleşmiş noktalardan aktarım gerçekleşir. Akson
terminalleriyle diğer hücreler arasında, nöronlar için dendritlerden
(aksodendritik), hücre gövdelerinden (aksosomatik), diğer aksonlardan (aksoaksonik)
ya da nöral olmayan dokulardan (kas hücreleri için neuromuscular junction) bağlantı meydan gelebilir. Diğer hücrelere
bilgi aktarımı, aksiyon potansiyeli presinaptik sinir terminallerinde sinaptik
veziküllerde depo edilen spesifik nörotransmitterlerin salınımı ile
gerçekleşir. Özelleşmiş reseptörler postsinaptik hücre membranında lokalizedir.
Nörotransmitterler bunlara bağlanır ve kimyasalların (reseptörlerin)
özelliklerine bağlı olarak depolarize ya da hiperpolarize etki gösterir, ayrıca
intrasellüler ikincil messenger sistemi olarak da iş görür.
Sinir sisteminin
kompleksliği, tek bir nöronun bile yüzlerce, hatta binlerce diğer nöronla
sinaps yapabilmesinden ileri gelir. Bu bağlantılar, aksonal ve dendritik
branşlar ile mümkün olur (arborizasyon). Serebellumdaki Purkinje hücreleri, bu noktada en sık örnek gösterilen hücre
tiplerindendir. Eğer postsinaptik nöron belirli bir eşik değerin üzerinde
depolarize olursa, aksiyon potansiyeli meydana gelir ve aksondan çıkan
uyartılar, diğer hedef noktalara ulaştırılır.
Sinir sisteminde, esas
hücreler olan nöronlardan daha fazla sayıda nöroglialar bulunmaktadır. Glia hücreleri, kabaca, nöronların
aktifliğini artırmada ve verimlerini yükseltmede işe yarayan hücrelerdir.
Nöronlar gibi uyarılabilir değillerdir; fakat son yıllarda yapılan bazı
çalışmalarda gliaların da bir şekilde uyarılabildiği saptanmıştır.
Sinir sistemi,
nöronların 3 temel fonksiyonel tipine sahiptir. Bunlar afferent (getirici)
nöronlar, efferent (götürücü) nöronlar ve internöronlardır. Bu hücreler,
basitçe, internal ve eksternal çevre değişimlerini tespit ederek uygun yanıtlar
hazırlamada rol oynar. Duyu (afferent) nöronları, pek çok farklı stimulusu
algılayabilecek şekildedir (dokunma, sıcaklık, basınç, özel duyular…). Motor
nöronlar santral sinir sisteminden effektör organlara, kaslara ve salgı
bölgelerine aksonlar gönderir. Duyu veya motor terminallerine sahip olmayan
nöronlara internöron denir ve sayıda diğer nöronlardan fazladır.
Sinir sistemi temel
olarak iki kısımda incelenir. Bunlar santral (merkezî) sinir sistemi ve
periferal (çevresel) sinir sistemidir. Santral (merkezî) sinir sistemi beyin ve
spinal korddan meydana gelir. Periferal (çevresel) sinir sistemini de kraniyal sinirler ile spinal sinirler oluşturur. Sinir
sistemi, ayrıca, somatik ve otonom sinir sistemi olarak da
incelenebilir. Anatomik olarak hem merkezî hem çevresel sinir sisteminde
somatik ve otonom komponentler bulunmaktadır. Otonom sinir sistemi, sempatetik ve parasempatetik sinir sistemlerinden oluşur. Otonom sinir
sisteminin, vücudun iç çevresinde salgı bezlerini, kardiyak ve düz kas
hücrelerini kontrol ettiğini belirtilir. Gastrointestinal kanalın duvarı
santral sisteminden bağımsız olarak çalışan reflekslere sahip nöral yapıları
bulundurur. Buna da enterik
(bağırsağa ait) sinir sistemi adı verilir.
SANTRAL
(MERKEZÎ) SİNİR SİSTEMİ
Beyin ve spinal kord,
tüm sinir sisteminin büyük bir bölümünü oluşturur. Santral sinir sisteminin pek
çok bölgesinde nöronların somaları birlikte gruplanmıştır ve aksonlardan farkı ayırt edilir. Hücre
gövdelerinin bu şekilde birlikte değerlendirilmesine, genel ismiyle, boz madde adı verilir. Boz madde
çoğunlukla sinir hücresi gövdelerinden, dendrit ve glialardan oluşmaktadır. Boz
madde, miyelin bulundurmayan kısım olarak da düşünülebilir. Aksonlar ise ak
maddeyi oluşturacak şekilde gruplanma eğilimindedir. Bu bölgedeki miyelinlenme
nedeniyle, bu bölgenin ismi ak madde
olarak literatüre geçmiştir. Santral sinir sisteminde benzer bölge ya da
kaynaklardan geçen aksonlar, bir kanal veya geçiş yolu olarak isimlendirilir.
Bunlar çoğunlukla orta bölgeden çaprazlama geçtiklerinden ötürü, vücudun her
bir yarısı, beynin karşı yarısı tarafından kontrol edilir.
Spinal kordda ve beyin
sapındaki benzer işlevleri gören nöron grupları, boylu boyunca lokalize
olmuştur. Bu kolonlardaki nöronlar, beyin sapındaki sinir çekirdeklerinde
olduğu gibi birbirinden ayrı olabilir ya da spinal kord gibi devamlı boyuna bir
band şeklinde olabilir. Götürücü nöronlar bu üç kolonu meydana getirir. Somatik
motor kolon, motor nöronlarını içerir. Diğer iki kolon baş morfolojinde
özelleşmiş bazı fonksiyonlarla ilişkilidir. Brankial motor kolon embriyolojik
farinksten köken alan kasları innerve eder ve iç organlara ait motor kolon
salgı bezlerini ve iç organları innerve etmek amacıyla preganlionik parasempatetik fibrilleri destekler. Duyu
fonksiyonlarıyla ilişkili olarak da dört boylamasına hücre kolonu bulunmaktadır.
Genel somatik duyu kolonu temel olarak baştan gelen bilgilerle ilişkilidir.
Özel somatik duyu nöronları işitme gibi özel duyularla ilişkilidir. Genel viskeral
duyu nöronları iç organlara ait duyu sonlarıyla ve özel viskeral duyu nöronları
tat alma duyusuyla ilgilidir.
Beyin ve spinal kord, kabaca,
vücudun geri kalanından bilgi alır ve onu yorumlayarak geri gönderir. Bunu da
kranial ve spinal sinirler aracılığıyla gerçekleştirir (periferal sinirler). Getirici
fibrillerin, duyu reseptörlerinden aldığı bilgi, efferent fibriller vasıtasıyla
Spinal ve kranial sinirler arasındaki bağlantılardan ötürü, spinal kord ve
beyin sapı vücut fonksiyonlarının pek çoğunu kontrol etme ve iç/dış uyaranlara
tepki gösterme kapasitesine sahiptir. Bu fonksiyonlar, beyinden gelen
bağlantıların modülatör etkisi altındadır. Ek olarak spinal kord ve beyne gelen
bilgi götürücü yollar ile kanallanır, bunlardan bazıları da, örneğin, serebral
kortekse giderek bilincin oluşmasını sağlar.
Tipik
nöron yapısı (multipolar nöron illüstrasyonu)
Beyin
ve spinal kord basit gösterim
Solda: Duyu ve Motor hücre kolonları. A. Primitif spinal kord. Dorsal duyu
kolonu mavi, ventral kolon kırmızıdır. Segmentli olarak ayrılmış sinir kökleri
görünmektedir. B. Yine aynı
renklerle gösterilmiş duyu ve motor kolonlarına sahip yetişkin spinal kord. Ek
olarak lateral viskeral motor kolon kazanmıştır. (Turuncu) C. Beyin sapındaki çoklu boyuna kolonlar. Burada motor kolon üç
parçaya, duyu kolonu da dört parçaya ayrılmıştır. Sağda: Spinal kordun enine
kesiti. Ak ve boz maddelerin düzenini ve dorsal/ventral spinal sinirlerin
köklerini (nerve roots) göstermektedir.
Lumbar
seviyede insan spinal kordunun enine kesiti. Miyelinli sinir fibrilleri (ak
madde) gösterim için mavi-siyah boyanmış durumda. Boz madde göreli olarak
boyasız durumda.
Nöral aktivite için
düzenli olarak gereksinilen enerjiyi elde etmek için, santral sinir sisteminin
metabolizma hızı yüksektir ve fazla miktarda besleyici kan damarlarıyla
desteklenir. Kan-beyin bariyeri adı
verilen bir engel, nöral çevreyi kontrol eder ve kan akımından gelen maddelerin
sinir dokuya geçişinde seçici geçirgen davranır.
Spinal
Kord
Spinal kord, vertebral
kolon ile birlikte lokalize olmuştur ve vertebral kanalın üçte ikisi boyunca
uzanır. Medulla oblongata ile birlikte,
rostal bir biçimde (kıvrık) uzanır. Hemen her parçasından, gövde ve uzuvlardan
gelen sinir verilerini alır. Afferent ve efferent bağlantılar segmental olarak
düzenli spinal sinirlerde 31 çift olarak bulunur. Bunlar spinal korda dorsal ve
ventral kökçüklerden bağlıdır ve bu bağ noktalarıyla birlikte spinal sinirler
gelişir. Dorsal ve ventral köklerın fonksiyonları
ve lokalizasyonları farklıdır. Dorsal kökler dorsal kök ganglionlarında
bulunan hücre gövdelerinden primer afferent sinir fibrillerini taşır. Ventral
kökler spinal boz maddede bulunan hücre gövdelerinden efferent fibrilleri
taşır.
Spinal kord içerisinde,
boz madde merkezini kapsayacak ve onu saracak şekilde ak madde bulunan bir farklılaşma görülür. Boz madde karakteristik
olarak “kelebek” ya da “H” harfi ile sembolize edilir ve dorsal/ventral
boynuzlara sahiptir. Genel olarak, dorsal (arka) boynuzda bulunan nöronlar duyu
fonksiyonları için, ventral (ön)
boynuzda yer alanlar da motor aktiviteler için düşünülür. Spinal kordun belirli
seviyelerinde ayrıca lateral (yan) boynuz bulunur ve bu boynuzda preganglionik
sempatetik nöronların hücre gövdeleri yer alır. Ventriküler sistemin vestigial
komponenti olan merkezî kanal spinal boz maddenin santralinde lokalizedir ve
spinal kord boyunca uzanır. Spinal korddaki ak madde de ascending ve descending
aksonlara sahiptir ve bu aksonlar spinal kord segmentlerini birbirine bağlar,
ayrıca spinal kord-beyin bağını kurar.
Beyin
(Ensefalon)
Beyin (Latince ensefalon), kranyum içerisine
yerleşmiştir. Gövde ve uzuvlardan gelen veriyi alır, işler, kontrol eder ve
bunları genellikle spinal kord ile yaptığı zengin bağlanmalar vasıtasıyla
gerçekleştirir. 12 çift kraniyal sinire sahiptir ve bu sinirler çoğunlukla
boyun ve baş yapılarıyla bağlantılı hâldedir. Beyin, bireylerde ontogenetik
temellere ve filogenetik prensiplere göre bazı önemli kısımlara ayrılarak
incelenir. Spinal korddan gelirken beyin bölgelerini sıraladığımızda, temel
sıralama, rombensefalon (hindbrain,
art beyin), mezensefalon (midbrain,
orta beyin) ve prosensefalon (forebrain,
ön beyin) olacaktır.
Rombensefalon (art
beyin); myelensefalon (medulla oblongata), metensefalon (pons) ve serebellumdan
(beyincik) oluşur. Medulla oblongata,
pons ve orta beynin tümüne topluca beyin sapı denir. Beyin sapı, aşağıdan spinal kord ile bağlantılıdır ve medulla
oblongatada seviyesi foramen magnumdur (kranyumdaki en büyük delik). Clivus
üzerine oturur. Medulla oblongata beyin sapının en “kuyruksu” yapısıdır.
Mezensefalon (midbrain), beyin sapının kısa segmentini oluşturur, ponsun
rostralinde yer alır. Serebellum (beyincik), medyan (serebellar) vermis tarafından birleştirilen iki yarıma
sahiptir. Posterior kraniyal fossa içerisinde yer alır; ponsa dorsaldir. Bu bölgeler yoğun sinir
bağlantıları içermektedir.
Prosensefalon (ön
beyin), diensefalon ve telensefalon olarak iki kısımda incelenir. Diensefalon
talamus, hipotalamus, subtalamus (pretalamus), epitalamus ve bazı kaynaklara göre metatalamustan meydana gelir. İçerisinde her bir hemisferin gri
madde olarak adlandırılan ve serebral
korteks denen bir örtüsü bulunur. Serebral korteks, ak maddenin üzerini
kaplar. Serebral ak maddenin en önemli komponentlerinden biri internal
kapsüldür. Bu bölge, serebral kortekten gelen ve oradan giden sinir
fibrillerini içerir. Bazal ganglia (ganglionlar)
olarak adlandırılan boz (gri) maddenin bazı çekirdekleri subkortikal ak maddeye
kısmî olarak gömülüdür. Beynin iki yarısında birbiriyle ilişkili alanlar,
midlinedan çaprazlama geçer ve bu bölge komissür
(birleşme noktası) olarak adlandırılır. En büyük komissür, iki serebral
hemisferi birleştiren corpus callosum
komissürüdür. Bu bölgeyle ilişkili hastalıklara örnek olarak yabancı el sendromu ve korpus kallozum aganezisi verilebilir.
Alzheimer ve şizofreniyle de ilişkisi olduğu bilinmektedir.
Prenatal gelişim
esnasında nöral tüp duvarları kalınlaşır; fakat merkezî lümeni kapatacak
şekilde gelişmez. Bu bölge, spinal kordda dar bir kanal bölgesi olmasına
rağmen, beyne geldiğimizde oldukça genişlemiştir. Bunun nedeni, ventriküler sistem adı verilen
birbirine bağlı kaviteler dizisi meydana getirmesidir. Ön beyin ve art beyin
bölgelerinde nöral tüp çatısının bölümleri sinir hücreleri meydana getirmez
ancak kalındır; çünkü yüksek miktarda kıvrımlı
vasküler sekretör dokuya sahiptir. Bu dokuya koroid pleksus adı verilir. En önemli görevi, serebrospinal sıvı salgılamaktır ve bu sıvı, ventriküllerin içini doldurur.
Rombensefalon kavitesi, dördüncü ventrikülü oluşturmak üzere genişlemiştir. Bu
bölge ponsa ve medullanın üst yarısına dorsal uzanır. Kaudal olarak, dördüncü
ventrikül caudal medulla ile devam
eder ve bunun aracılığıyla spinal merkezî
kanala ulaşır. Rostral uzantılarında dördüncü ventrikül serebral akuadük adı verilen dar bir
kemerle devam eder. Bu kanal orta beyne açılır. Serebral akuadükün rostral ucu
medyan üçüncü ventriküle açılır. Üçüncü ventrikül, yarık benzeri bir boşluğa
sahip olup diensefalonun lateralindedir. Üçüncü ventrikülün rostral ucunda da Monro forameni olarak bilinen bir
interventriküler foramen yer almaktadır.
Ascending
Duyu Yollarının Değerlendirilmesi
Duyu alım yollarının
özel duyular ve genel duyular olarak iki kısımda incelenmesi gelenekselleşmiştir.
Özel duyular olfaksiyon (koklama), vizyon (görme), tatma, işitme ve vestibüler
fonksiyonlardır. Afferent (getirici) veri, oldukça özelleşmiş duyu organları
ile kodlanır ve beyne bazı kraniyal sinirler aracılığıyla yollanır. Bu sinirler
I, II, VII, VIII ve IX. Kraniyal sinirlerdir.
Beynin
sagittal kesimi
Genel duyular dokunma,
basınç, vibrasyon (titreşim), acı, termal his ve propriyosepsiyondur.
Propriyosepsiyon algısı, vücut uzuvlarının uzaydaki konumunu algılama ve
hareketi yönlendirebilme becerisidir. İç ve dış çevreden gelen stimuluslar
deri, iç organlar, kaslar, tendonlar ve eklemlerde gibi pek çok vücut
bölgesindeki duyu reseptörlerini harekete geçirir. Gövde ve uzuvlardan gelen
afferent impulslar spinal sinirler aracılığıyla spinal korda taşınır. Baştaki
uyarıların geneli de kraniyal sinirler vasıtasıyla beyne iletilir.
Temel olarak, genel
duyularla ilişkili olan ascending duyu projeksiyonları periferal reseptörden
kontralateral serebral kortekse uzanan üç nöronu içerir. Bunlar sıklıkla primer, sekonder ve tersiyer
afferent nöronlar olarak isimlendirilir. Primer nöron duyu uçlarının çevresine
konuşlanmıştır ve hücre gövdeleri dorsal kök ganglionunda ya da belirli
kraniyal sinirlerle ilişkili ganglionlarda yer alır. Bu nöronların aksonları
merkezî sinir sistemine ipsilateral spinal veya trigeminal sinirlerle giriş
yapar.
Gövde ve uzuvlardan acı,
sıcaklık hissi, kaba dokunuş ya da baskı taşıyan primer afferent fibriller,
spinal boz (gri) maddenin dorsal boynuzunda sonlanır. Beyindeki homolog
fibriller de beyin sapındaki trigeminal duyu nükleusta sonlanır. Sekonder ve
tersiyer nöronların hücre gövdeleri dorsal boynuz ve trigeminal duyu nükleus
içerisinde lokalize olmuştur. Bunların aksonları çaprazdır ve talamusa ulaşır. Spinal
korddan gelen ascending sekonder ve tersiyer aksonlar spinotalamik traktı oluşturur. Trigeminal duyu nükleusundan
gelenler ise trigeminotalamik trakt
meydana getirir.
Propriyoseptif veri
taşıyan ve gövde ile uzuvlardan gelen hassas dokunuş bilgisini taşıyan primer
afferent fibriller spinal kordda sinaps
oluşturmadan ipsilateral olarak (aynı tarafta) konuşlanmıştır. Ascending
fibriller dorsal kolonu (fasciculus
gracilis ve fasciculus cuneatus)
oluşturur. Bunlar medullanın dorsal kolon nükleuslarında (çekirdek) (nucleus gracilis ve nucleus cuneatus) sonlanır. Dorsal kolon nükleusu sekonder nöronların
hücre gövdelerini barındırır. Bunların aksonları medullada çaprazdır ve medial lemniscus olarak gelir. Benzer
durum herhangi bir homolog projeksiyonda baştan gelen afferentler için de söz konusudur.
Talamusta ascending
sekonder duyu nöronları ventral posterior
nükleus bölgesinde tersiyer nöronların hücre gövdeleriyle bir sinaps
yaparak sonlanır. Tersiyer nöronların aksonları internal kapsülü geçerek
serebral kortekse ulaşır. Serebral kortekste bu aksonlar parietal lobun
postsantral girusunda sonlanır. Bu bölge aynı zamanda primer somatosensör korteks olarak bilinmektedir.
Descending
Motor Yollarının Değerlendirilmesi
Alt ve üst motor
nöronları kavramı, motor sisteminin lezyonlarının efektlerinin klinik tanımı
için önemlidir. “Alt motor nöron” kavramı, iskelet kaslarının ekstrafüzel kas
fibrillerini innerve eden alfa motor nöronlarını tanımlamak için kullanılır. “Üst
motor nöron” kavramı teorik olarak alt motor nöronların aktivitesini etkileyen
tüm descending yolları tanımlamakta kullanılır. Ancak yaygın olarak, bu kavram
sıklıkla kortikospinal (piramidal) trakt ile aynı kabul edilir. Bu yol, frontal
lobun primer motor korteksini de kapsar biçimde, serebral korteksten köken alır.
Kortikofügal fibriller internal kapsülden çıkar ve beyin sapına giriş yapar. Bu
bölgede bazı fibriller (kortikobulbar fibriller) sonlanır. Kortikobulbar
fibriller beyin sapı nöronlarının aktivitesini kontrol eder ve kraniyal sinir
nükleusu içerisinde motor nöronlara sahiptir. Kortikospinal sinirler ise beyin
sapını geçer (kortikobulbar fibrillerden farklı olarak). Bunların pek çoğu medullanın
piramidal bölgesinde kontralateral tarafa geçer ve spinal kordun kortikospinal traktı ismini alarak yoluna devam eder.
Bu fibriller internöronlar ve spinal boz maddenin motor nöronlarıyla alakalı
olarak sonlanır. Kortikospinal ve
kortikobulbar traktların temel fonksiyonu hassas ve fraksiyonları hareketleri
kontrol etmektir. Bu fonksiyon en çok hassas kas hareketleri gerçekleşirken
gereklidir. Bu traktlar özellikle konuşmada (kortikobulbar trakt işlevi) ve
hassas el hareketlerinde (kortikospinal trakt işlevi) etkilidir.
“Üst motor nöron
lezyonu” ve “alt motor nöron lezyonu” kavramlarını klinik olarak ayırmak önemlidir.
Örneğin internal kapsüldeki bir felç tipik bir üst motor nöron lezyonu
göstergesi iken, diğer motor nöron hastalıkları alt motor nöron lezyonu
göstergesi olabilir. Bunlar, oldukça farklı semptomlara sahiptir ve bu
semptomlardan, lezyonun bölgesi anatomik olarak tespit edilebilir. Alt motor
nöron lezyonları innervasyon kaybı, tendon refleks aktivitesi kaybı, kas
atrofisi, fasikülasyon ve kas tonusundaki azalma gibi nedenlerle kas paralizine
yol açabilir. Üst motor nöron lezyonları da kontrol kaybı, artan tendon refleks
aktivitesi, kas tonusundaki artma ve pozitif plantar refleks (Babinski) gibi
nedenlerle kas paralizine neden olabilir. Burada dikkat çekilmesi gereken
nokta, kaslarda bir atrofinin gerçekleşmediğidir. Ek olarak; paraliz, tendon
refleks kabiliyetindeki değişiklikler ve hipertoni, spastisite olarak adlandırılır.
Üst motor nöron lezyonlarının
patofizyolojisi son derece komplekstir. Bunun nedeni, çok sayıda descending
yolun var olması ve bunların ayrıca alt motor nöron aktivitesini
etkileyebilmesidir. Bu yollar zengin kortikofügal projeksiyonlar (kortikoretiküler,
kortikopontin…) ve beyin sapından orijin alan çok sayıda yol (retikülospinal,
vestibülospinal…) içerir. Bu yollar lezyon bölgesine bağlı olarak farklı
uzunluklarda olabilir. Bunların içeriklerinin spastisiteyi etkileyen
patofizyolojik mekanizmalarda önemli olduğu düşünülmektedir. Saf (farklı
lezyonlarla kombine edilmemiş) kortikospinal trakt lezyonlarının (insanda nadir
görülür) bazı hassas hareketleri (el hareketleri gibi) yapmakta yetersizliğe
neden olduğu düşünülmektedir.
Hareketlerin kontrolünü
sağlayan diğer iki önemli sistem de, bazal
ganglionlar ve serebellumdur
(beyincik). Bazal ganglionlar geniş subkortikal nukleus grubudur. Bunlar caudate nucleus, putamen ve globus pallidus
komponentleridir. Bu yapılar serebral korteks, talamusun belirli diensefalik nükleusları
ve beyin sapı ile çok önemli bağlantılar taşır. Bunlar uygun motor hareketlerin
gerçekleştirilmesi ve uygun olmayan motor hareketlerin baskılanmasına yardımcı
olur. Bazal ganglion bozuklukları otomatik hareket yeteneğinin kaybolması
(akinezi) veya istenmeyen kas hareketlerinin meydana gelmesi (diskinezi) gibi
problemlere yol açabilir. Ayrıca kaslarda titreme ve kas tonunda anormallikler
görülebilir. Bazal ganglionlar bazen ekstrapiramidal
(motor) sistemin bir parçası olarak da tanımlanmaktadır. Bu terim bazan ganglion hastalıkları ve kortikospinal (piramidal) sistem
bozukluklarının etkilerini ayırt etmek için kullanılır. Ancak bazal ganglion
anatomisinin progresif açıklaması ve motor bozuklukların patofizyolojisi, bu
iki sistemin yakın fonksiyonel benzerliklerini ayırt etmemizi sağlamış ve bu
terimleri birbirinden ayrı kılmıştır. Serebellumun beyin sapı ile zengin
bağlantıları vardır; özellikle retiküler ve vestibüler nükleuslar ile talamus
buna örnektir. Serebellum denge ve hareket koordinasyonu bölgesi olarak kabaca
tanımlanabilir. Serebellar bozuklukların klinik belirtileri arasında ataksi ve hipotoni örnek olarak verilebilir.
Serebral
hemisfer boyunca kesit. Ak ve boz maddelerin düzenini gösteren beyin sapı,
bazal ganglionlar ve internal kapsül.
ÇEVRESEL
SİNİR SİSTEMİ
Çevresel sinir sistemi
spinal sinirler, kraniyal sinirler, bunların ganglionları ve ekstralarından
oluşur. Çevresel sinir sistemi, vücudun geri kalanı ile merkezî sinir sistemi
arasındaki afferent ve efferent nöronları taşır. Ayrıca otonom sinir sisteminin
periferal kısımlarını içerir; özelikle sempatetik gövde, ganglionlar ve enterik
sinir sistemi buna dâhildir.
Spinal
Sinirler
Spinal sinirler,
merkezî sinir sisteminin bilgiyi almasını ve kontrol etmesini sağlayan
kablolardır ve vücudun geri kalanından gelirler. Spinal sinirler basitçe 31
çiftten oluşur. Bunların 8’i servikal, 12’si torasik, 5’i lumbar, 5’i sakral ve
1’i koksigealdir. Bu spinal sinirler içerisinde hem duyu hem motor olanları
vardır. Dorsal ve ventral kökçüklerin devamı olarak spinal korddan köken
alırlar. Bitişik kökçükler, dorsal ve ventral kökleri oluşturmak üzere
birleşir. Spinal sinirlerin dorsal kökü afferent sinir fibrillerini içerir ve
hücre gövdeleri dorsal kök ganglionunda yer alır. Bu hücreler hem santral hem
perifer süreçlere sahip olup hücre gövdelerinde sinaps yapmaz. Spinal
sinirlerin ventral kökü efferent fibrilleri içerir ve hücre gövdeleri boz madde
içerisinde yer alır.
Spinal sinir hücreleri
vertebral kanaldan interforamina
aracılığıyla çıkar. Ardından büyük ventral ramus ve küçük dorsal ramusu meydana
getirmek üzere ayrılırlar. Basit ifadesiyle, ventral ramus uzuvları, kas ve
gövdenin anterior yüzeyindeki deriyi innerve eder. Posterior ramus
postvertebral kasları ve kraniyal kaviteden çıkan yolun derisini innerve eder.
12 çift kraniyal sinir
bulunmaktadır. Bunlar bireysel olarak rostokaudal sırada isimlendirilir ve
numaralandırılır. Spinal sinirlerden farklı olarak, sadece bazıları motor ve
duyu fibrillerini bünyesinde karışık (mixed) biçimde taşır. Mixed olmayan diğer
kraniyal sinirler tamamen ya duyu fibrilleri ya motor fibrilleri taşır. İlk
kraniyal sinir (I, olfactory nerve), oldukça eski bir kökene sahiptir ve
serebral hemisferin öncüsüdür. Olfaktör soğanlarla bağlantısı olup talamusa uğramadan doğrudan serebral
korteksle bağlantı kuran tek duyu siniridir. İlgili serebral korteks
bölgeleri primitif sellüler organizasyona sahiptir ve limbik sistemin
tamamlayıcı kısmını meydana getirir. Bu bölgenin, davranışın duygusal yanını
oluşturduğu düşünülür. İkinci kraniyal sinir (II, optik sinir), sekonder görsel
(visual) nöronların aksonlarını içerir ve talamusta son bulur. Diğer 10 çift
kraniyal sinir beyin sapına bağlanır. Kraniyal sinirlerin pek çoğu, kraniyal
sinir nükleuslarının ismiyle adlandırılır ya da o bölgede sonlanır.
Solda: Genel duyu yolları Sağda: Kortikospinal ve kortikobulbar
traktlar
Spinal sinirler ve
kraniyal sinirlerdeki duyu fibrilleri karakteristik; ancak sıklıkla periferal
distribüsyona sahiptir. Periferik sinir sisteminde deri yüzey duyusunu alan
bölge, o sinire ait dermatom olarak adlandırılır. Bir spinal veya kraniyal
sinirin motor aksonu anatomik ve fonksiyonel olarak kendine özgü iskelet
kaslarını innerve etmektedir.
Hazırlayan:
Necdet Ersöz (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi)
Kaynaklar:
1.
Elliott L. Mancall, David. G. Brock, GRAY’S Clinical Neuroanatomy The Anatomic
Basis for Clinical Neuroscience
2. Richard
S. Snell, Clinical Neuroanatomy
Yorumlar
Yorum Gönder
Görüş, öneri, soru ve eleştirilerinizi lütfen bildiriniz. Yapıcı yorumlar değerlendirilecek; kişilik saldırıları ve üslûp hataları engellenecektir.