TIBBÎ
BİYOLOJİ VE GENETİK:
ÖKARYOT VE PROKARYOTLAR
DERS NOTLARI
ÖKARYOT VE PROKARYOTLAR
DERS NOTLARI
Necdet
Ersöz
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Canlılıkta, tüm
hücrelerin ortak olarak paylaştığı birtakım özellikler tanımlanmıştır. Bunlara
örnek olarak DNA molekülünde kalıtımsal bilginin depolanması, biyolojik
katalizörler (enzimler) olarak proteinlerin kullanılması, DNA replikasyonu,
kalıtımsal bilginin RNA’ya transkripsiyonu ve RNA’daki bilgi ile protein
translasyonu verilebilir.
Canlılar, basitçe ya
prokaryotik ya da ökaryotik bir hücre yapısına sahiptir. Prokaryotik hücreler,
membranla çevrili organelleri bulunmayan hücreler olup evrimsel açıdan ilkin
(basit) bir genom organizasyonu sahiptir. Genlerinde intron bulundurmaz ve
yüksek çeşitlilik gösterir. Prokaryot hücrelerin hepsi unisellüler olup kolonileşmeler
haricinde herhangi bir dokulaşma göstermez.
Bir prokaryot illüstrasyonu |
Ökaryotik hücreler, tipik
olarak membranla çevreli organelleri olan hücrelerdir ve kompleks genom
organizasyonu gösterir. Prokaryotlarla kıyaslandığında genom büyüklükleri
genellikle daha fazladır. Yaklaşık olarak 6000 ile 30000 arası gen taşır ve bu
genlerde intron bölgeleri bulunur. Ayrıca gen ekspresyonunu kontrol etmek üzere
DNA’larında regülatör bölgeler bulundurur. Canlı kompleksliği arttıkça genetik
açıdan genomda “artık”, yani fonksiyonel olmayan bölgeler çoğalır. Ökaryotik
hücreler unisellüler olmakla birlikte dokulaşma eğilimi gösterip multisellüler
organizmalar oluşturabilir.
Prokaryot hücrelerle
ökaryotikler arasında birtakım belirgin farklar bulunur. Prokaryotikler,
evrimde ilkin hücreleri temsil etmekte olup milyarlarca yıl önce yeryüzündeki
tek hücre tipi olarak nesillerini devam ettirmiştir. Tüm prokaryotikler,
unisellülerdir. Ökaryot hücreler prokaryotlardan oldukça sonra evrimleşmiştir
ve evrimsel açıdan birtakım komplekslikler barındırır. Ökaryotikler unisellüler
ya da multisellüler olabilir. Prokaryotikler, yeryüzündeki en basit hücre
tipleridir ve yaklaşık 4 milyar yıl önce evrimleştikleri kabul edilmektedir.
Prokaryotikler, canlıların yaşayabildikleri tüm koşullar altında bulunabilir ve
geniş çeşitlilikleriyle yeryüzüne yayılmış durumdadır. Nükleer membranları
yoktur ve sitoplazma içerisine dağılmış vaziyette çemberler bir genetik
materyale sahiptir. Organelleri membranla çevrili değildir ve genellikle basit
yapılı olup ökaryotlarla kıyaslandığında daha küçük boyutludur. Prokaryotlar, şekillerine
göre cocci (küresel), bacillus (çubuk şekilli), spirilla (spiral) olabilir.
DNA'da ekson ve intron bölgeleri |
Ökaryotlar evrimde
yaklaşık 1 milyar yıl önce oluşmuştur. Genellikle prokaryotlardan daha gelişmiş
olduğu görülür. Nükleer membran, lineer DNA’yı çevreler. Prokaryotlardan farklı
olarak ökaryotlar birkaç farklı kısma sahiptir. Ökaryotların organelleri
membranla sarılıdır ve hücrelerin iç çevresi genellikle kompleks bir
organizasyon sergiler. Prokaryotlar genellikle 5mm’den küçük iken ökaryotlar 10
mm’den büyüktür.
Prokaryot ve ökaryotlar
arasında bazı benzerlikler de söz konusudur. İki hücre tipinde de hücre membranı ortak olarak bulunur. Bu
nedenle hücre membranının, hücreler için evrensel bir komponent olduğunu
söyleyebilmekteyiz. Ayrıca iki hücre tipinde de ribozom, DNA ve iç çevre
olarak sitoplazma bulunmaktadır. Ancak
prokaryot ribozomları genellikle 70S boyutunda iken ökaryot ribozomları 80S
boyutlarındadır. Ayrıca prokaryotlarda hücre
iskeleti (cytoskeleton) bulunmaz iken ökaryotlarda hücre iskeleti bir
karakteristiktir. Prokaryotlarda hücre bölünmesi olayı basit ikiye ayrılma
şeklinde iken ökaryotlarda hücre bölünmesi olayı mitoz ve mayoz şeklinde
gerçekleşebilir. Prokaryotların üremesinde aseksüel vurgusu yapılırken
ökaryotlarda üreme aseksüel veya seksüel olabilmektedir.
Bir memeli ökaryotik
hücresinin karakteristikleri olarak organel bazında başta nükleus, nükleolus, bunları
çevreleyen nükleer por ve zarflar, endoplazmik retikulum, sentrozom, mitokondri,
lizozom, Golgi aparatı, ribozomlar, peroksizom ve teme hücre iskeleti
elemanları (mikrotübüller, aktin filamentleri ve ara filamentler) sayılabilir.
Ayrıca plazma (hücre) membranı da hücrenin iç ve dış çevresini ayıran evrensel
yapıdır.
Hücreler, yaşamlarını devam
ettirebilmek için muhakkak farklı tipte enerji kaynaklarına gereksinim duyar.
Bu enerjiyi karşılama tipi organotrofik, fototrofik ya da litotrofik olabilir.
Bazı ökaryotik hücreler, besin, dolayısıyla enerji ihtiyaçlarını karşılamak
üzere avcı rolü üstlenebilir. Bu nedenle bu hücreler, yaşamlarını devam
ettirebilmek için farklı hücreleri besin olarak tüketir. Burada oldukça ilginç
bir teoriden söz etmeliyiz. Canlılığın evrimsel geçmişinde, bazı hücreler diğer
hücrelerin iç çevresinde hayatta kalabilmiştir ve bu durum, ökaryotik
hücrelerin orijinini oluşturmuştur. Endosimbiyotik
teoriye göre ökaryotik hücrelerin bazı önemli organelleri, birbirinden ayrı
tek hücrelilerin simbiyozu ile köken almıştır. Teoriye göre mitokondri ve
plastidler (ve muhtemelen diğer organeller) evrimsel açıdan eski bağımsız
yaşayan bakterilerin özelliklerini taşımaktadır. Bu bakteriler evrimsel süreçte
bazı hücrelerin içerisinde endosimbiyont olarak yerleşmiş ve ökaryotik
hücrelerin temelini oluşturmuştur.
Endosimbiyotik teori. |
Temelde prokaryotlar
iki farklı grupta incelenebilir. Bu gruplar, karakteristik genetik ve
biyokimyasal özelliklerine göre ayrılırlar. Bu grupları bakteriler ve arkealar
olarak adlandırıyoruz. Bakteriler, prokaryotikler arasında en bilinenleri olup
gram-negatif (örneğin E. coli),
gram-pozitif (örneğin Bacillus subtilis)
veya siyanobakteriler (örneğin Anabaena)
gibi alt gruplarda incelenir. Arkealar üzerinde yeterli çalışma şu ana kadar
gerçekleşmemiş olup genellikle ekstrem çevre koşullarına adapte olabilmiş
prokaryotikler olarak bilinir.
Prokaryotik ve
ökaryotiklerin genom organizasyonları için, prokaryotlarda mitokondriyal DNA’ya
benzer bir çembersel DNA, ökaryotlarda da lineer ve nükleer DNA vurgulanır.
Prokaryotik DNA’da üzerinde durulması gereken önemli bir kavram da operon’dur. Operon, bir bakteri
genomunda komşu genler kümesinin tek bir promoterden kopyalanmasını ve aynı
rejime tabi tutulmasını ifade eder.
Prokaryot ve ökaryot
hücre genomları, tekrarlayan bölgeleri açısından da farklılık gösterir. Tekrarlayan (repetitif) DNA, esasında
tüm organizmalarda, yani insanlarda da bulunan ve hatta insan genomunun büyük
bir kısmını oluşturan DNA bölgeleridir. Tekrarlayan DNA’nın birkaç tipi
bulunur. Bunlar ardışık tekrarlama veya tüm genoma yayılmış durumda bir
tekrarlama şeklinde görülebilir.
Satellite
DNA
adı verilen ilk durumda tekrarlayan birimler genellikle aynıdır. Bunlar memeli
DNA’sında yaklaşık %10-15 oranlarında bulunur. Tekrarlayan her bir birimin
uzunluğu yaklaşık olarak 1-10 baz çifti kadardır. Bir bölgeye düşen tekrarlayan
DNA’nın total uzunluğu, düzenli satellite DNA için 100000-10 milyon,
minisatellite DNA için 100-100000 ve mikrosatellite DNA için 10-100 baz
çiftidir. İkinci durumda kopyalar oldukça benzer fakat aynı değildir. Bunlar
memeli DNA’sında yaklaşık %25-40 oranlarında bulunur. Tekrarlayan her bir
birimin uzunluğu yaklaşık 100-10000 baz çiftidir. Genom başına tekrar sayısı da
yaklaşık 10-1000000’dur.
Telomer,
ökaryotik kromozomların uçlarındaki kısa tandem tekrar dizileri olup
kromozomları her bir replikasyon siklusunda kısalmadan korur. Telomeraz, periyodik olarak bu tekrar
eden diziyi DNA moleküllerinin uçlarına geri yükleyen enzimdir.
Ökaryotik DNA'nın
yoğunluk gradyanlarındaki uydu bantları, uzun serili tandem tekrarlardan,
muhtemelen yüzlerce kb uzunluğundaki parçaları kapsamaktadır. Tek bir genom,
her biri farklı tekrarlama birimi olan birkaç farklı uydu DNA'sı içerebilir.
Satellite DNA, kısa olağandışı nükleotid dizilerinden oluşan ve oldukça sık tekrarlanan
DNA'dır. Kromozomların ve sentromerlerin uçlarında bulunur. Fonksiyonu tam
olarak çözülememekle birlikte kromozomların çoğalması ve ayrılması sırasında
yapısal bir rol oynadığı sanılmaktadır. Genoma yayılmış tekrarlar, orijinal
dizinin bulunduğu konumdan uzak bir konumda genomda görünen tekrar birimin bir
kopyasına neden olabilecek farklı bir mekanizma ile ortaya çıkmış olmalıdır.
Multigen
ailesi, benzer veya özdeş olan ve muhtemelen ortak antik
kökenli olan genlerden oluşan bir koleksiyondur. Büyük rRNA molekülleri için
genler içerir, bu genlerin büyük tandem tekrarları, hücrelerin aktif protein
sentezi sırasında milyonlarca ribozom oluşturmasını sağlar.
Transpozonlar,
genom üzerinde atlama yapan genleri tarif eder ve genlerin normal fonksiyonlarını
değişebilir.
Yazar:
Necdet Ersöz (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Yazara Ulaşın
Yorumlar
Yorum Gönder
Görüş, öneri, soru ve eleştirilerinizi lütfen bildiriniz. Yapıcı yorumlar değerlendirilecek; kişilik saldırıları ve üslûp hataları engellenecektir.